Minik bir kız çocuğu iken tan yeri ağarırken uyanıp oyuncaklarımla oynardım, şimdi de aynıydım. Sadece oyuncaklarım farklıydı…
Sevgi arsızıyım ben sanırım ya da içimdeki minik kız çocuğu hala benimle birlikte. İstiyorum ki Sevdiğim adam beni her gördüğünde kalp atışı, on tane arı kuşunun kanat çırpışına eş değer olsun…
Kendime sürekli sorular soruyorum: “ Ben onu mu seviyorum; yoksa onun tarafından sevilmemeyi mi?” cevap veremiyorum. Ben hiç bu kadar sevilmedim ki…
Göğüs kafesim hiç bu kadar sıkışmamıştı ki! İç organlarım iç isyan çıkarmıştı. Bedenimde tam bir darbe girişimi vardı şimdi içimdeki bütün isyancı duygularım beni devirmeye çalışıyordu. Tüm bunlara kalbimin sebep olduğunu biliyordum. Ben direndikçe onlar daha da şiddetleniyorlardı. Derken aklım yardımıma koştu ve duygularımın darbesine ve iç isyanıma mantığıyla son verdiği sırada senin gemin kalbimin limanından ayrılıyordu. Tüm duyguların darbe girişiminden yeni kurtulmuş, bedenime el sallıyordu. Kalbim başta olmak üzere iç organlarımın hepsi hıçkırıyordu şimdi. Genel yas ilan edilmişti tüm vücudumda. Aklım, sürekli ferman yayınlıyordu “Geçecek!” diyordu, birkaç aya kalmaz geçecek…
Bir önceki geceki kavgamız son altı aydır ettiklerimizden çok daha şiddetliydi. Plakta Edith Piaf “Padam, Padam” derken bir tabak başımın hemen üstünden uçarak duvara çarpıp kalbimden örnek alırcasına tuzla buz olmuştu. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Boşanma arifesindeydik. Aklım tüm bu olanları kabul edemiyordu. En büyük muhalefet olan yüreğime söz geçirmeye çalışıyordu. Bugüne kadar en fazla oyu hep yüreğim alıyordu oysaki. Yıllar önce okuduğum Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” kitabında olduğu gibi yürek mi önemliydi; yoksa akıl mı? Aslında en temizi, en sağlıklısı ikisinin birden aktif olduğu bedendi. Aşkımızın meyvesi daha 1,5 yaşındayken nasıl koparabilirdik onu dallarından… Yüreğim yerinden kıpırdayamazken aklım çoktan biletini almıştı boşanmamızın. Onun gemisi çoktan başka limanlara yelken açmıştı çünkü. Artık hiç geri gelmeyecekti…
Limanlarımız da farklıydı gemilerimiz de artık ama benim gemim onun limanından bir türlü ayrılamıyordu. Hala ilk günkü gibi severken bu çok zordu.
Ben İstiyordum ki kalbindeki fırtına ve dalgalarla bütün gece savrulmaktan yorulmuş gemileri, duygu denizimin limanında, tan yeri ağarırken huzur bulsun…
Bu saatte onun için en güzel duamı ettim sonra. Beni sevdikçe günahlarından arınsın, diyorum bana olan sevgisi onu yaratana yakınlaştırsın. Daha güzel nasıl dua edilebilir, bilmiyorum…
O günden sonra her gece ansızın uyanmaya başladım.
Minik bir kız çocuğu iken uyanınca kalkıp oyuncaklarımla oynardım, şimdi de aynıydım sadece oyuncaklarım farklıydı…
Şimdi kelimelerim ile oynuyorum onlara biraz sevgi biraz sen biraz da oğlumu ekliyorum güçleniyorlar. En sadık dostum da onlar. Artık sen yoksun… Oğlum, içimdeki minik kız çocuğu ve kelimelerim yanımda tan yeri ağarırken beni hiç yalnız bırakmıyorlar yazıyorum durmadan acımı yazıyorum, seni yazıyorum… Belki bir gün okursun diye…
Aslı GÖKMEN
0 Yorum