Şimdi ben sana kalbimi açarım açmasına da kalbinin bu zehre bulanmışlığımı görmesine gönlüm elvermez.
Aklımı kaçırırım bu acı karşısında birkaç bin kez. Üslubum değişir, kendimi kaybederim. Kendime kendimi affettiremem.
Korkağıyım tenine değecek ucuz yaraların. Horozların seslerini çizerim, saçlarına değinirken kirpik uçlarım. Odur ya kıyamam sana. Ses zerrelerinin titreyişi bin sur türeyişidir alemi cihanda. İsrafil’in dilinin kurumasıdır hak olanın karşısında. Yakup’un kuruyan feridir akacak tek damla gözyaşın Kenan diyarında. Civarında intiharıdır tüm çiçeklerin. Boşluğa uzanmasıdır; güneşin, saçlarının ruhlar arasından kara kucağa. Korkağıyım acının acımasının. Belini kuşaklamış dikeninin teniyim.
Düşünsene bir gülün teniyim. O tenin en acı yeriyim. Topraktan sarsıntıyla uzanan filizin göğe ermiş haliyim. Neyim, kimin nesiyim, bir gülün teniyim. Sadi’yim, yaşayamadığı zaferi kovalamaktan yorulan. İsmail’in boynuna dayanan bıçaktan, İsa’nın gerildiği çarmıhtan, Nuh’un gemisinden, Musa’nın asasından, Yunus’un isyanından, Yusuf’un kuyusundan, Süleyman’ın saltanatından daha hakikatliyim. Secdem sadece senin kokunun süründüğü yoldaki toz huzmesine. Alnımın çatısından vurulurum, bir harf bombardımanıyla. Şükre kalkar ahenkli sözcükler. Sahra yeşillenir çorak uzantılarıyla. Kadınların sesleri düşer, bir bir cahiliye çağlarına.
Sonra bir yıldız düşer Kudüs’ün kubbesinden, sevinir Filistin sokaklarının ağlayan duvarları. Yetim bir çocuk gülümsemesidir, gözlerinin nuruna ilişmesi gözlerimin. Duvağı, töresinin kefenidir on dörtlük bir bebenin.
Hınca hınç acı solur, gök kubbenin sesine kıyılmış nidaları.
Sonrası intihar; yalnızlığa doğru, mut türküleri demleyerek, yakılan yürek korundaki filizin çürümesi adına.
0 Yorum