Sonsuza Dek Mutlu Yaşamadılar


Uyandım. Bir anda, birdenbire tüm karanlıkların arasından sıyrılmış gibi uyandım. Kötü bir kâbustan değil ama beni hayata bağladığını düşündüğüm tüm gerçeklikten sanki tamamen etrafımı kaplıyormuş gibi sarmalayan bir hisse. Mutfağın ortasında, çevremi saran sıcacık duvarlar varmışçasına etrafa bakınıyorum ancak onları görebilmem mümkün değil. Bazen sen etrafımdaymışsın gibi hissettiğimde oluyor. Yanağında bir gamze var. Buğday tenine çok yakışan. Seni ikince kez gördüğümde fark etmiştim. Bilgisayara bakıyordun. Gerginliğimi almak için bana küçük hikâyeni anlatırken hafifçe gülümsedin. O anda gördüm. Ah belki de tüm bunlardan önce seni ilk gördüğüm güne gitmeliyim. Hayır, hayır yine hikâyenin başını bulamadım. Şu dağınıklığım, şu karmaşıklığım. Tüm bunların arasında beni sevebilecek misin onu düşünüyorum. 

Bilincim tüm akışıyla sana doğru yönelmiş. İlk kez gördüğüm nasıl bir rüyaydı hatırlamıyorum. Yüzü olmayan ama tanıdığınıza emin olduğunuz birini daha önce rüyanızda görmüş müydünüz? Umarım. Yoksa anlatacaklarım sizin için sadece tuhaf bir hikâyeden başka bir şey olmayacaktır. Tuhaf biri olmayı ve tuhaf şeyler anlatmayı sevsem dahi. Pekâlâ, sanırım Mart ayıydı. Onu rüyamda gördüğümde tanıyamamıştım. Aslında oldukça tanıdığım birine benziyordu. Siyah saçları, buğday kavruk bir teni vardı. Yüksekçe bir sandalyede oturuyordu. Üç katlı bir evimiz vardı ve henüz tamamlanmamıştı. En üst kata çıkışımı ve mükemmel gün batımını izleyişimi hatırlıyorum. Rüyalar gerçek hayattan daha canlı olabiliyorlar. Yine de teorik olarak seni ilk gördüğüm an buydu. Sonraki iki ay boyunca bu rüyalar devam etti. Bazen yanımdaydın bazen oldukça uzakta. Çoğu zamansa birbirinden farklı kurgular vardı rüyalarda. Ama değişmeyen tek şey yüzünü asla göremiyor oluşumdu. Şimdi daha iyi görebiliyorum. Seni bulmamın ardından tabi. Aslında beni, seni bulmaya iten güç rüyalarımdan daha mistik bir şeylerdi. Her bitirdiğim günün ardından yaşadıklarımı anlatmam gereken biri daha olduğu hissine kapılıyordum. Yaşanılanın tek tek anlatılabilmesi için orada bulunması gereken ama henüz orada olmayan birinin varlığına kapılıyordum. Bu hisse hala kapılıyorum. Sana anlatmam gerekenler var. Ama sorun değil, biraz daha bekleyebilirim. 

Sıcak bir haziran günüydü. Haftalar önce almış bulunduğum bir doktor randevusuna zorla da olsa gitmek için işten izin alıp çıkmıştım. Doktor randevumdan sonra birkaç işim daha vardı onları halletmek için otobüsten senin olduğun muhitte inmiştim. Yoksa oralara pek sık uğradığım söylenemez. Sonra oraya girdim. Duvardaki diplomalara bakınıyordum. Odaya davet edildiğimde beliriveren bir ışık hüzmesi olduğuna bahse girebilirim.  Tamam, o anı şöyle anlatmam daha iyi olabilir; odaya girdiğim sırada büyük bir sessizlik vardı ama aynı anda zihnimde “Only you” şarkısı çalıyordu. Ya da buna benzer bir şeyler. Aslında hissettiklerimi anlatmak için bu kadar şaşaalı göstermeyi ve olayları romantize etmeyi bırakmalıyım. Sarı rengi ne kadar sevdiğimden sana bahsetmiş miydim? Hayır tabi ki. Henüz bunları konuşacak vaktimiz olmadı.

İşin tuhafı o an gözlerinde sonsuzluğa benzer bir duygu gördüm. Sonsuz bir karanlığın ılık ılık etrafa yayılmasına benziyordu. Tarifi bir miktar zor. Edebiyatın bile yetersiz kalabildiği anlar olabiliyor. Sonraki günler seni düşünmek, senin de beni düşündüğüne emin olduğum metafizik bir güç gibiydi. İnsan böyle anlarda tam olarak ne yapacağını bilemiyor. Bizi karınlarımızdan birbirimize bağlayan bir ip eğer gerçekten varsa o an kurulduğuna eminim. Rüyalarımda karşılaştığım kişinin sen olduğunu da o an anladım. Artık bir yüzün vardı.  

Sonra ne mi oldu?

Bilmiyorum. Hikâyelerim hep bu ana kadar kurgulanabiliyor kafamda. Sonsuza dek mutlu yaşadılar kısmına bir türlü geçemedik. Bir de şu ‘ucuz roman’ tarzında anlatmayı sonlandırmam gerekiyor sanırım.  


Like it? Share with your friends!

Mine Türk
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunu, kendi yolunu bulmaya çalışan bir birey. Bu süreçte yolda olmanın keyfini sürüp bunu diğer insanlarla da paylaşma taraftarı

2 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  1. Rüyalarımıza kaldığımız yerden devam edebiliyorsak, yüzünü görmenin yada görmemenin bir önemi kalmıyor. Uzandığımız o doktor koltuğu bazen bizi rüyalarımızdan uzaklaştırabiliyor.
    Çok güzel, kaleminize ve emeğinize sağlık.

    1. Doğru söylüyorsunuz ; belki de rüyalar, rüya olarak kalmalı. Yorumunuz için teşekkür ederim.