Yanan Adam


Dünya sevgi üzerine kurulmuştur, her şeyde sevgi vardır, sevgi yaşamın anahtarı, gizli şifresidir. Sevgiye sahip olan mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaya devam eder, sevgisiz kalan ise akla gelmedik mutsuzluklar içinde yaşadığını sanır, yerinde sayar durur.

Sevgi öğrenilemez, para ile satın alınamaz, talep edilemez, zorla verilemez. En profesyonel tiyatro sanatçısı olsanız bile yapmacık sevginiz günün birinde küflenir ve ne kendinizi ne de karşınızdakini kandıramaz bayatlığa bürünür. Sevginin taze olanı makbuldür, o da gönül fırınında taze tutulur, bir ömür boyu, kırk yıl, elli yıl, yetmiş yıl birbirini seven çiftlerin gönül fırınları sevgilerini hep sımsıcak ve tazecik tutmuşlardır. Bu fırından çıkan sevgiye doyulmaz…

Sevgiye âşık olanlar vardır bir de, sevgisizlik o kadar çok işlemiştir ki hamurlarına, gözyaşı mayaları bir türlü kabartamaz, kıvama getiremez o âşık oldukları sevginin seviyesine. Kulak memesi kıvamında, kahkahalar eşliğinde yoğrulmamış sevgisizliğe mahkûm olanlar gözleri ne görürse görsün âşık ile mâşuk rolüne bürünebilirler. Ama yalandır, sahtedir, gönül fırınından çok uzaktadır, belki kırk fırın sevgi yemeleri gerekir…

Sevgi âşıkları herkesten sevgi bekler, onların gönül fırınları henüz yanmamıştır, aşk ateşi ile kavrulmamışlardır, soğuk fırının kapaklarını açıp açıp dururlar, bir mucize bekler misali, hamurlarını kabartacak, tam kıvamında pişirecek birilerini bekler dururlar. Soğuk fırında sevgi pişer mi hiç? Önce aşk ile yanmalıdır. Aşk ateşi ile kavrulan gönüllerde doğar sevgi, hem de küçücük dahi olsa, kocaman dahi olsa, köy usulü de olsa, sosyete usulü francala da olsa, o fırından çıkan sevgi ısıtır, doyurur, bir ömür paylaştırır, kâh göz açtırır, kâh göz kapattırır, ama şuna inanın ki tadına doyum olmaz…

Demek ki hem kendi gönül fırının hem de sevgilinin gönül fırını aşk ateşi ile yanmalıdır. Bir fırın soğuk olduğu zaman büyü bozulur, etraf soğumaya, sevgisizleşmeye başlar. Bu sefer içi aşk ateşiyle yanan gönül iki katı yanmaya başlar, belki de milyon katı… Karşı tarafın fırınına kıvılcımlar atmaya çalışır. Fırın bu sonuçta, ne yapabilir ki? Yakamaz bir türlü, milyon katı yandığı ile kalır, ama yavaş yavaş çatlamaya başlar, yıpranmaya başlar, aşk ateşi o kadar hararetli yanar ki, gönülleri delileştirir, bedenleri yakar, kavurur, çatlatır. İki laf, iki söz dahi edemez hale gelir, o kadar yanar, o kadar yanar ki, artık soğuk fırını göremez hale gelir, artık kendi ateşini bile hissedemez hale gelir, hep daha fazla, hep daha fazla yanmalıyım diye diye yakar kendini, kavrulur, hem de ne kavrulmak…

Sonra bir an evvel bitirmek ister, kendini söndürmek ister, o cehennemler misali yanan aşk ateşini söndürmek ister. Gönül fırınından tek parça bile sevgi kokusu çıkmasın ister, ama nafile, anlar ki bu ateş hiç bir zaman sönmeyecek ve yanmaya esir olacak, yanmaya gönüllü olacak, yanmanın gözyaşları körükleyecek acılarını, yanmanın hiç bir kötü tarafı kalmayacak, tüm sevgisizlikler de yanıp bitip kül olacak, geriye kocaman bir yanan adam kalacak…

Bazı insanlar şanslı doğar, bazı sevgiler ise sevgisiz…


Like it? Share with your friends!

Ahmet Gencal
İngilizce öğretmeni. Psikolojik denemeler ve öyküler ustası. Zamanla tıpkı bir çaykara gibi arıtılıp gün yüzüne çıkan damıtılmış yaşanmışlıklarını eserlerinde kullanıyor.

4 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  1. Gönül firininda pişen sevgi … çok güzel 👍🌹 düşündüren ve sorgulatan bir yazı 🌻 tebrikler Ahmet Bey

  2. Şanslı doğmak … Bir Renk skalası düşündüm , herkes sevdiği rengi şans saymakta ama hepsi renk değil mi , bakan bunu unutmakta … Şansını kendisi yaratır insan , sevgisizliğin panzehiri ise sevgidir sadece … Emeğinize sağlık , güzel bir yazı olmuş .. Sevgisiz sevgiler kısmı dikkat çekici , saygı ile …