Bazen Ayrılık Güçlü Bir Sevgiye Yenik Düşer


Kuru bir daldı ruhunda biriktirdiği tüm sancılar. Yaksa belki huzura kavuşacaktı fakat ne cesaret edebiliyordu ne de dizginleyebiliyordu bu sancıları. İçi her ürperdiğinde attığı adım giderek azalıyordu. Çelimsiz bir ayrılığın sancılarında neyse deyip yol almak ağır geliyordu üstelik epeyce de yorgundu, huzursuzdu. Gecesinde zaten yeterince tartışmıştı anlam veremediği konular üzerine ama yetmemişti. Gitmek, kayıplara karışmak işin en kolayı derdi o yüzden işin en zorunu seçerdi, o yüzden kalmış, o yüzden ayrılığın gölgesinde yine de buluşmayı kabul etmişti. Yürüdükçe, yol kısaldıkça sanki daha da uzuyordu yol ve kendi içindeki diyaloğu bitmek bilmiyordu tahminleri üzerine. Annesinin istememesi üzerine çok tartışılmış, çok mücadeleler edilmiş, teyzesinin de annesine destek çıkması üzerine ayrılmama savaşını kaybetmişti. Güya bu savaşı kaybedip ayrılmayı kabul etmesinin ardında yeterince mücadele edememesi varmış. Yol boyunca hem ayrılıyor hem de neden ayrılmamıza izin verdin diye beni suçluyor düşünceleriyle kendi kendine söylenip durdu. Annesinin derdi neydi? Neden kızının ayrılmasını bu kadar istemişti? Bende ona zıt giden neydi? Neyimi beğenmiyor da kızına layık görmüyordu? Peki ya Yüsra’ya ne demeliydi! O neden annesinin ve teyzesinin dolduruşuna geliyordu? O neden bunca yıllık sevgiyi heba ediyordu? Hangi bardak dolup taşmıştı da bunca yıl, bunca zaman sonra ayrılacağız diyebilmişti? Hadi tamam annesi doldurdu, teyzesi bir şeyler söyledi, Yüsra ayrılmayı tercih etti. Bana ne oldu da pes edebildim? Bu mücadele de beni yoran neydi? Annesinin bitmez, tükenmez bilmeyen tavırları mı? Yoksa teyzesinin anlam veremediğim ithamları mı? Biliyorum Yüsra da yorulmuştu iki ara da bir dere de kalmaktan ama acaba en sonunda onun da kabullenişi mi ikna etmişti beni sessizce? İkimizin de bu direnişi kaybetmesinin ardındaki asıl sebep neydi? O kadar çok yorgunum ki daha fazla tartışmaya gücüm yok. Artık ne olacaksa olsun. İstemiyorum ama ‘ bitti’ mi? Bitsin. Kayıp gitti mi ellerimizden ‘biz’ denen muamma? Daha ne yapayım varsın gitsin. Üzerimize hangi ölü toprağın yıkılmaz betonları döküldü, hangi yağmurda ruhumuzun birbirimizi gören aynası sele karıştı? Bilemiyorum. Fakat dinecekse bu ıstırap, tükeneceksek ‘sanki her şey kolaymış gibi’ varsın tükenelim ama her ne olacaksa bir an önce olsun bitsin. Bu çırpınışlar, bu yok edişler son bulsun.

Tüm bunları kendi içinde konuşmak bile çok ağır geliyordu. Ne güneşin rüzgârın önlemesiyle ılık ılık yansıması ne de sahil kenarındaki o deniz kokusu bir şey ifade ediyordu. Köşe başında bankta duran Nermin teyzeyi bile fark etmemişti. Nermin teyze hey dalgın âşık bakıyorum da beni görmeden geçiyorsun buradan diye seslendiğinde onun aklı hala geri ‘ dönsem’ mi? Deydi. Nermin teyze uzun zamandır yoktun nerelerdeydin diye sorduğunda kısmet olmadı bu zamana kadar o yüzden gelemedim ama sanırım bundan sonra da kısmet olmayabilir diye cevap verdi. Gelmeyişinden tahmin etmiştim de durumlar o kadar kötü mü diye sordu. Denizin kayalıklara vuran dalgaları dinmiş, rüzgârın sıcağa rağmen kendince mırıldandığı şarkı susmuş, kırmızı ışıkta bekleyen arabalar bile yol almıştı. Martılar bile kulak kesilip dinlemeye koyulmuştu adeta. Önce ılık esen rüzgârı derin bir nefes alarak içine çekti sonra da boş ver Nermin teyze ben bile ne oldu ne bitti anlayamadım ki şimdi sana ne anlatayım dedi. Fırat Yüsra ile her buluştuğunda her gün aynı bankta durup çiçek satan Nermin teyzeden papatya alırdı. Nermin teyze ile bu sayede Tanışmış her buluşma öncesinde sohbetleri olmuştu. Altmışlı yaşlarda çekik gözleri ve uzun boyuyla taş çatlasa kırklı yaşları gösteren bir Türkmen’di Nermin teyze. Fırat onu Yüsra ile ikinci yıllarında tanımış ve üç yıllık bir dostluk kurmuştu. Nermin teyze ses etmeden sekiz tane papatyayı demet haline getirip Fırat’a uzattı. Fırat bugün bu papatyalar sanırım bize küs olacak o yüzden almasam daha iyi olacak dedi. Nermin teyze küçücük gözlerini daha da kısarak al şu papatyaları götür kıza ver aranızdaki her ne ise illaki çözersiniz bunca yıllık sevgiyi bitirmeyin dedi. Fırat bitiren ben değilim o yüzden bugün yeri değil dedi. Nermin teyze papatyaları Fırat’ın eline sıkıştırarak git Yüsra pastanede seni bekliyor daha fazla bekletme onu dedi. Fırat o geldi mi? Diye sorduğunda Nermin teyze sen beni dinlemiyor musun seni bekliyor diyorum. Her şey yoluna girecek biz konuştuk onunla merak etme sen dedi. Fırat’ın gözleri parlamaya başlayınca bana dua etmeyi unutma hadi defol dedi. Fırat adımlarını hızlandırarak pastaneye doğru yürümeye başladı. Pastanenin önüne gelip tam pastaneye girecekken pastanenin içerisinde Yüsra’nın oturduğu masanın dört masa gerisinde çaprazda Emel teyzeyi gördü ve telefonunu çıkartarak Yüsra’yı arayıp durumu anlatıp Yüsra çaktırmadan çık Nermin teyzenin yanına git ben oraya geleceğim dedi. Yüsra telefonu kapatarak çantasını alıp sessizce pastaneden çıktı. Fırat pastanenin önünde duran bardak mısır tezgâhının sahibine içerideki siyah elbiseli teyze dışarı çıktığında biraz oyalar mısın diye rica etti. Emel teyze dışarı çıktığında bardak mısır satan adam hanımefendi bir dakikanızı alabilir miyim diye sordu. Emel teyze buyur evladım ne vardı diye cevap verince adam pastanemize gelen müşterilerimize bir bardak mısır ikram ediyoruz alır mısınız dedi. Emel teyze ben bardak mısır sevmem ki evladım hem acelemde var gitmem gerekiyor dedi. Adam hanımefendi içeride patron gözetliyor eğer almazsanız bana fırça atar dediğinde Emel teyze tamam evladım peki ver bakalım dedi. Adam yavaş yavaş mısırı hazırladığında Fırat çoktan Nermin teyzenin yanına giden Yüsra ile buluşmuş onu alıp yolun karşısına geçerek dolmuşa atlayıp sahilin diğer ucuna gitmişti. Fırat ve Yüsra sahildeki bir banka oturarak konuşmaya başladılar.

– Bunlar senin için.

– Teşekkür ederim.

– Rica ederim. Saçlarını boyatmışsın.

– Evet değişiklik olsun istedim. Kötü mü olmuş?

– Yok, güzel olmuş.

– Teşekkür ederim.

– Rica ederim.

– Anlatmayacak mısın?

– Neyi?

– Bize ne olduğunu.

– Bilmiyorum.

– Bilmediğin için mi ayrıldın.

– Üzerime gelme.

– Buraya her şeyi konuşmaya gelmedik mi?

– Evet de ne bileyim işte.

– Sana ya beni seç ya da aileni seç diye bir tercih sunmuyorum ailen önemli elbette ama bize de yazık olmasın.

– Haklısın ama bende ne yapacağımı bilemez oldum arada kaldım resmen.

– Annenin derdi ne neden beni istemiyor?

– Ablam teyzeme anlatmış, teyzem anneme annem de bana anlattı zaten annem nedense seni her gördüğünde geriliyordu hep tartışma çıkartıyordu içi ısınmamış nedense sana seninle ilgili bazı şeyler de kulağımıza gelince üst üstüne baskılar filan derken bu noktaya geldik işte.

– Ablan benimle ilgili ne söyleyebilir ki ayrılmamıza neden olsun?

– Ablam seni araştırmış ve senin karanlık işler yaptığını filan öğrenmiş.

– O ne demek?

– Bilmiyorum artık onu da sen söyleyeceksin.

– Neyden bahsettiğini bile anlamadım ki ne söyleyeyim şimdi ben sana.

– Senin birini öldürdüğün doğru mu?

– Bu muydu bütün mesele.

– Evet bu. Bu küçümsenecek bir mesele mi?

– Hayır değil tabii ki.

– İnkâr etmediğine göre doğru.

– Sen benim bu zamana kadar sana hiç yalan söylediğimi gördün mü? Hayır. Ben senden bu zamana kadar bu mesele dışında hiçbir şey saklamadım. Birinin öldüğü doğru ancak ben kimseyi öldürmedim. Bu çok uzun ve karmaşık bir mesele ve anlatılacak bir şey değil. Sadece şunu bil; ben kimseyi öldürmedim bir meseleden dolayı aradığım birinin adresini bulmuştum o adrese gittiğimde aradığım adamın cesediyle karşılaştım adam hackerdi aynı zamanda da devlet görevlisiymiş bir anda eve baskın oldu beni apar topar götürdüler. Beni suçladılar. Anlatması zor ama sivil bir mahkemede yargılandım hala mahkeme sürüyor suçsuzluğum ispatlanabilmiş değil bütün mesele bu. Bu gizli bir mesele ablan bunu nereden öğrenmiş?

– Bilmiyorum.

– Bana inanıyor musun?

– Ben sana inanıyorum ama açığa kavuşması gereken çok konu var böyle üstü kapalı anlatarak ailemi ikna edemem ki.

– Beni seviyor musun?

– Her zaman sevdim ve seveceğimde.

– Peki, ben seni seviyor muyum?

– Kendimden emin olduğumdan daha çok eminim senin beni sevdiğine.

– O ne demek kendi sevginden emin değil misin?

– Hayır, onu demek istemedim ama her zaman biri diğerini daha çok severmiş ve gidişimle anladım ki sen beni benim sevdiğimden daha çok seviyorsun.

– Peki, şimdi ne olacak?

– Üzgünüm ama olacak olan şu ben seni senin beni sevdiğinden daha çok severek yeneceğim seni.

– O kadar emin olma.

– Göreceğiz.

Fırat ve Yüsra uzun uzun konuşup barıştıktan sonra Nermin teyzenin yanına gidip barıştıklarını haber verdiler ve daha sonra da eğer Yüsra ailesini ikna edemezse gizlice evleneceklerine dair sözleşip bir daha hiç ayrılmamak üzere evlerine gittiler.

Bir ay sonra Fırat ve Yüsra gizlice evlenip aradan geçen bir hafta sonrasında ailelerine haber verip Yüsra’nın ailesine zor da olsa durumu kabul ettirerek düğüne ikna ettiler ve sonrasında mutlu bir hayat yaşadılar.     


Like it? Share with your friends!

Serkan Emir
Ben bir yazar aday adayı olarak pek çok yazı ve kitap çalışması yapıyorum. Okumayı ve yazmayı çok seviyorum ve bu anlamda insanın en iyi dostunun, sırdaşının ve psikiyatristinin kendi kalemi defteri olduğunu düşünüyorum.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir