Ertelenmiş Acı


Yaklaşık iki saat önce parkta bir küçük çocukla tanıştım. Öyle bir gizem doluydu ki yüzü. Tam karşıma oturdu. Anladım ki bu küçük çocuğun bir acıklı çocukluk hikâyesi vardı. Nerde görsem tanırım bu yüzü, nerde görsem hissederim taa derinimde.

Çocuk bana bugüne kadar hiç duymadığım bir çocukluk hikâyesi anlatacaktı. Ve işte anlatmaya başladı derin izlerini. Çocuk hem anlatıyor hem de ağlıyordu. Önce ona sarılmak istedim ama kendini çekti. Belki doğru yaptığını düşünüyordu ama onun acıları benim acılarım gibiydi. Çocuk hem ağlar hem anlatırken ben sessizlik içinde onu dinliyordum. Dinlediklerim karşısında şok oluyordum. Belki binlerce çocukluk hikâyesi dilmiştim ama bu ilkti. Yaklaşık bir saat boyunca anlattı ve ben bir saat boyunca onu susarak, anlamaya çalışarak dinlemiştim. Anlatırken ailesine, acılarına, yaşananlara kızıyordu ama en çok kendine kızıyordu.

Belki bu yüzden bu kadar acı çekiyordu. Bense şimdi onun yeni bir acısı olmuştum. Bir acı daha yüklemiştim ve bu onun seçimiyle olmuştu. Bu yüzden daha fazla hissetti acısını. Oysa ben bu hikâyenin yaşanmışlık kısmındaydım, doğrudan bir etkim yoktu ama onun için vardı. Anlayabiliyordum ve içimden sürekli burada olmamalıydım diyordum. Yandığım yerde tekrardan yanmamalıydım diyordum. Aslında hikâyeler çok benzerdi, acılar çok benzerdi ama o sadece geriden geliyordu daha yüzmeleşememişti ne kendiyle ne de yaşanmışlıklarla. Sonra kalktı gözyaşlarını sildi ve benden özür diledi. Ben yine olmaman gereken bir yerde yapayalnız kalmıştım. Parkın sonuna kadar onu gözlerimle takip ettim. Gözümden bir yaş bile akmamıştı. Geldiğim şu ana şu saate de küfretmedim.

Kalktım, çocuğun hatasıydım ve onun bu yükten kurtarmak için yoluma devam etme kararı aldım. Giderken aklımda hep ne zamandır böyle olduğu sorusu vardı. İnsan acı çekerken saymayı bırakırmış. Acı çekmekle yetinmedi yüreği bir de üstüne acıları tamamladı. İnsan yaptığı hatalarla sevdiği insanlarla, kaybettikleri ile vardır, dedi. İnsan adım adım yürürken geleceğe geçmişini yüreğinde taşır. Taşıdığı bu yürek ya yüze bir gülümseme ile yansır ya da acıyla karışık tarifsiz bir görüntüyle. Mümkünsüzler içinde boğulduk, mülkler içinde mülksüz kaldık. Hep en sevdikleri acıtmıştı canını, en çok yaralar hep sevdiklerinden, hep seveceklerinden gelmişti. Şimdi ölümü düşünmekle büyük bir suç işlemiyordu; ki suçlular ne zamandır adil olarak cezalandırılıyor diye düşündü. En yakınlarım hep en çaresiz kaldıklarım, hep en sevdiklerim çaresiz kaldıklarım. İçsel yaşamımda ki mücadele bitmedi daha ve bitecek gibi de değil. Kimse söylemez sana gerçekleri herkes sakınır. Sen bilmez misin ki sen her şeyle hiçbir şey arasındaki o uçurumsun…

Şimdi ruhumun kırgın yerlerinde gözyaşı doldu. Derin derin sarsıldı benliğim ama bir merhem bulunmadı. Aslında o küçük kendini hissiz görse de çok hisli olduğu, çok incinmiş olduğu içinde bu varoluş boşluğu. Ama çok bencildi. Zarar verirdi acılarıyla insanlara. Bende kaçıncı yaramı aldım bilemedim. Bu hissi de al yanına götür dedim kendi kendime ve giderken çocuğa yaptığım güzelliği düşünüyordum. Küçük çocuk ilk defa kendi ile yüzleşmişti, ertelememişti acısını; ne o sık sık dinlediği müziklerle ne de düşünmemek için giriştiği geçici hevesleriyle. Küçük çocuk sen mutlu olmalısın! Sen bugün ilk adımını attın bu her ne kadar yaralayarak, üzerek de olsa. Hoşça kal omuzlarının üstünde yaralar taşıyan, bir gün bir umut olman dileğiyle. Bir gün hep olman, çok olman dileğiyle…

Leyla TAŞKIN


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir