Kızılay-Ulus tabanvay yolu bir kâğıt toplayıcısı için çok kısaydı. Ama Sıhhiye’nin yolları var ki hep mi uzundur hep mi zordur? Hele gri ile pembeyi hapsetmiş, kendini masum göstermeye çalışan sarı binanın önünden geçerken hep mi anılar geçerdi ‘bizimkinin’ gönlünden? Yine oradan geçerken gönlünde yazdığı şiirler beliriverdi aniden. Heceler kumraldı, harfler esmerdi bir zamanlar. Şimdi siyah bir tuvale gökkuşağı çizmek gibi imkansızdı sevdiği kızı görmek. Bizimki o kızla hiç çıkmadı. Hiç de konuşamadı. Okulun önündeki kağıtları toplarken gördü ve sevdi onu. Ve ilk şiirini o zaman yazdı. Hayatı gibi kelimeleri de devrikti. Bir mercimek çorbası ile karnını doyurmak için topladığı kağıtlardan arta kalanlar ile yazı yazmaya başladı dolunayın gecesinden yararlanarak, şükrederek, dua ederek. Onu görmüştü, yeterdi. Olsun, olmasındı onun için önemli değildi. Onun yaratılmış olduğunu görmek; daha fazlası isyandı bizimki için. Rahatsız etmeden sevmek. Bir dalganın sesi nasıl uzaktan hoş gelirse öyle. Kimse dalga yüzüne çarpınca güzel demez ama sesine bayılır. O da şiirlerini uzaktan yazdı. Her bir kum tanesi dizelerini oluşturdu. Yosunları bir kenara koyup taşların gönlüne saplanmasını göze ala ala. Artık güne başlarken daha mutluydu. Yaşamak için bir sebep vardı. Gel zaman git zaman şiirler birikti. Aşk taştı. Artık denizdeki dalga durulmaz oldu lakin kızı hiç göremedi. Her gün geçti bizimki okulun önünden. Yine göremedi. Aradan 2 yıl geçti hala da bekliyor. 2 yıl sonra bugün yine bir şiir yazdı:
Kâğıttan gemilerimi yaktım bugün sensizliğinin yangınında
Karşımda Ankara, sol yanımda sen
Pembe değilmiş seninle hayaller
Beyaz olsa da helalin rengi
Siyah, karıştı gönlüme
Senin gökyüzünde yok olduğun şafak vakti
İnsanın ruhuna dokunmayı bilen bir yazar👏🏾👏🏾 Tebrikler. Devamını bekliyoruz👏🏾