Vicdan Azabı


Ilık bir ilkbahar akşamı sokak lambasının aydınlattığı sokakta tek başına yürüyordu yaşlı kadın. Altmış yaş civarında, beli bükük, yüzünde yılların bıraktığı izler, saçlarında ise aklar olan bir kadın. Mahallede çocuklar ondan korkarlardı. Hatta cadı diye lakap bile takmışlardı. Büyükler ise ondan çekinirlerdi. Daha onunla doğru dürüst konuşabilen bile olmamıştı. Bu hali insanları tedirgin etse bile alttan alta insanlarda merak da uyandırıyordu.  Mesela her gün aynı saatte nereye gidiyordu, neden geç geliyordu, neden yüzünde daima kızgın bir ifade vardı, kimsesi yok muydu ve daha fazlası. Bunların hepsi mahallenin merak ettiği şeylerdi. Kimsenin sormaya cesareti yoktu. Bunun yanı sıra bazı rivayetler de çıkmıyor değildi. Ama gerçeği bilen tek bir kişi bile yoktu.  O ise insanların meraklı gözlerine, kendisi ile ilgili sözlerine aldırış etmeden her gün aynı saatte evinden çıkıp geç saatte evine dönüyordu.

Bir gün yaşlı kadının evinin yan tarafındaki eve genç bir kız taşındı. Altın sarısı gibiydi saçları, beyaz teninde iri kahverengi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Hayat enerjisi, gülümsemesindeki sıcaklık insanı istemsizce kendisine çekiyor, neşe veriyordu. Bir hafta içinde mahallenin göz bebeği oldu. Herkes yardımına koşuyor bir işin ucundan tutuyordu. Bir haftanın sonunda evine yerleşti ve mahallede herkesle tanıştı.

Bu hengâmenin içinde bir şey dikkatinden kaçmadı. Komşusunu evden çıkarken görmüştü birkaç kere ama tanışmaya gelmemişti. Mahalledeki insanlar bu kadar sıcakken onun bu soğukluğunu anlamlandıramıyordu. Gün geçtikçe yaşlı kadın onun da merek konusu olmaya başladı. İlk önce mahalledeki tanıştığı kadınlara sordu onu. Sadece varsayımlar vardı elinde. Artık bu merakla yaşamak yerine direk onun kapısına gitti. Peki, ne diyecekti kapıyı çaldığında. Cesaretini topladı ve kapıyı çaldı. Yaşlı kadın kapıyı sadece araladı ne istediğini sordu genç kıza. Genç kız yeni taşındığını tanışmak için geldiğini söyledi. Kadın yorgun olduğu için kabul edemeyeceğini söyledi, teşekkür etti ve kapıyı kapadı. Genç kız bu duruma şaşırdı. Kafasını topladıktan sonra bu işin peşini bırakmamaya karar verdi. Çünkü herkesin bir hikâyesi vardı bu hayatta ve bu kadıncağızın da bir hikâyesi olmalıydı ve o hikâyeyi öğrenecekti.

Sonraki gün yaşlı kadının ardından o da evden çıktı. Geniş bir sokağın sonunda dar ince yola saptı. Sonra bir okulun önüne geldi. Beklemeye başladı. Bu yaşlı haliyle ne kadar beklemeyi düşünüyordu. Üç saat olmuştu ama o bulunduğu yerden kımıldamadan beklemeye devam ediyordu. Akşam ders bittikten ve bütün öğrenciler dağılana kadar oradan ayrılmadı. Sonra aynı yoldan eve geri döndü. Sonraki gün de aynı şeyler oldu. Burada ne olmuştu olabilirdi. Aklından bir sürü senaryo geçti. Ama bunların hepsi bir senaryoydu, o ise sadece gerçeği öğrenmek ve o yaşlı kadına yardım etmek istiyordu.

Yaşlı kadınla beraber arık o da her gün oraya gitmeye başladı. Günün birinde hızlı bir arabanın geldiğini fark etmeden bir çocuk yola atladı, yaşlı kadınsa hemen arkasından. Çocuğu kurtarırken yere düştü ve ayağa kalkamıyordu. Genç kız hemen yanına koştu, yardım etti. Kadının yüzü ilk defa gülümsüyordu. Onu gülümserken görmek mutlu etti genç kızı.

Eve birlikte geldiklerini gören mahalleliler şaşkınlık içinde onları izliyorlardı. Kendilerini izleyen gözler eşliğinde yaşlı kadının evine girdiler. Çok sade, zarif bir evdi. Ayrıca evi bu kadar temiz ve düzenli de beklemiyordu. Kadını yatağına yatırdı. Yatağın başında bir aile fotoğrafı dikkatini çekti. Yaşlı kadın fotoğrafı inceleyen genç kıza her şeyi anlatmaya karar verdi. Çünkü ilk günden beri onu takip ettiğini biliyordu. Onu daha fazla yormamaya karar verdi.

Yirmi yıl öncesine kadar hayatında her şey çok güzelmiş. Dokuz yaşında bir kızı varmış. Bakmaya kıyamıyor sevmeye doyamıyormuş onu. Kocası ise askermiş ve bir görev sırasında şehit düşmüş. Geriye güzel, biricik kızı kalmış. Bir okul çıkışı balon diye tutturmuş. Balonu eline alır almaz koşturmaya başlamış. Kadın ise balonun parasını öderken bir gümbürtü duymuş ardından da bir çığlık. Arkasını döndüğünde kızının kanlar içinde yerde yattığını gördüğünde kalbinin parçalandığını hissetmiş. Her şeyi, hayatının anlamı, kocasından kalan emaneti olan biricik kızı bir dakikalık boşluk sonrasında hayata gözlerini yummuştu. Ne kızını unutabilmiş ne de kendini affedebilmiş. Kimi zaman intihar etmek bile geçmiş aklından. Vicdanıyla hesaplaşamamışken ölmeye de cesaret edememiş. En sonunda çare olarak her gün o okulun önünde başka anneler de üzülmesin, evlatsız kalmasın diye beklemeye karar vermiş. Her çocuk kurtardığında kendi çocuğunu da kurtarmış gibi hissediyor, biraz olsun vicdanı rahatlıyormuş.

Bunları duyunca genç kızın içi bu yaşlı kadın için merhametle doldu, şefkatle kadıncağızı sarıp sarmaladı. O akşamı birlikte geçirdiler ve sonraki günleri de.

Şeyma Genç


Like it? Share with your friends!

Şeyma Genç
Tek amacı yaşamak değil anlamlı yaşamak olan biçareyim, küçük bir kızın masumiyetini arıyorum insanlığın öldüğü şu dünyada. Masumiyet terk etmiş bu diyarı diyorlar ben de masallarda arıyorum.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir