Dolunay, kat ettiği uzun yoldan müzenin içine ışıltılı bir giriş yapmış olmalı. Su gibi akarak, etraftaki köşelere, girintilere çarpa çarpa, yavaş yavaş sergilendiğim yere varmak üzeredir. Başsız, kanatları kapalı bedenimi rahatlatmak için sabırsızlık ve büyük bir mutlulukla beklediğim, ayda bir gerçekleşen katılıktan özgürleşme saatlerime az kaldı.
Bir müzenin içerisine ışığın sızması imkansız gibi görünse de işte kanıtı. Parlak beyaz ışık, sandaletli ayaklarımdan başlayarak en tepeye kadar çıkıp tüm bedenimi aydınlatıyor. Bu büyülü anın keyfi anlatılamaz. Bedenim adeta bir kuş gibi hafif yumuşacık oldu tıpkı eski günlerdeki gibi.
Ayak parmaklarımı oynatıp ilk adımımı atıyorum üzerinde durduğum platformdan aşağıya. Kollarımı gökyüzüne kaldırıp gövdemi geriyorum ay ışığına karşı. Müzenin koridorları arasında esen serin rüzgar, pelerinimi havalandırıyor ne büyük mutluluk. Geniş kanatlarım şimdi açık, fırtınalara karşı koyabilen bir kartalınki gibi güçlüler. Ben zefer tanrıçası Nike’ım.
Zarif bir hamleyle tek ayağımın üzerinden müzenin tavanına doğru sıçrıyorum. Havada süzülmeyi özlemişim. Duvarların arasındaki çatlaklardan süzülüp geceye karışıyorum şimdi de. Birçok kez savaş meydanlarında tanrılara zaferler getirdim şimdi de müjdeler vermeye gidiyorum topraklarıma. Ben geliyorum; zaferin, hızın ve gücün tanrıçası Nike geri döndü! Ödüller vermeye, kutlamaya, kutsamaya geliyorum.
Bu topraklar, bu gökler yenilgi bilmez. Yağmurlar bilgi yağdırır, şimşekler gücümüze güç katar. Üzerinden uçtukça bu diyarların hatırlıyorum görkemli geçmişimizi.
Herkes ölümsüzdür bu hayatta. Yaşam döngüler halinde sonsuz bir çizgide yaşanır. Bazen katılaşır sadece durur, bir heykel gibi yerinden oynatılamaz. Bazen de akar durdurulamaz. Beklemesini bilmektir işin sırrı, düngüye bıraklamktır kendini, görevinin bilincinde olarak.
Benimse müzeye dönme vaktim geldi. Zaferi temsil eden hareketsiz bedenime geri dönmemin zamanı. Beni ziyaret edenlere verecek ilhamım çok.
Dilek GÜLCÜ
0 Yorum