Gece Masalı


Ruh, sakındıkları ile iyileşir. Göz, görmedikleri ile mutlu olur. Akıl, düşünmedikçe dinlenir. Ama nafile… İnsan görmediklerini düşünür. Sakınması gerekenle mutlu olur ve tüm bunların sonucu olarak, asla iyileşemez.

İnsan ömrünün kısa bir özetidir bu. Yanılmalar külliyatı da denebilir. Zira her şey dene-yanıl yöntemi üzerine kuruludur. Fakat yanıldığının tekrarı yoktur. Tekrar edemediği ile kalır insan bir başına ve bu duruma, maziye uğurlanan serzenişler refakat eder genellikle gözü dolu gece yarılarında.  Sessizlik olan bitenin en güçlü şahididir. Çünkü yükü ağır olan duyguların dili yoktur. Ancak hafiflediklerinde dile gelirler. Bu hissiyat, günün başlangıcında, gökyüzündeki beyaz ve maviyi ayırt etme vaktine tekabül eder. Göz yaşları tam da bu anda silinir, yüzü okşayan rüzgar vesilesiyle. Ardından ayaklanır insan. Düşündüklerini düşünmemiş gibi, ağladıklarını ağlamamış gibi, içine sakladıklarını saklamamış gibi, iki araya bir dereye sıkışan hayatına kattığı gece resitaline vedalar eder.

Kimilerinin rutinidir bu. Kimilerinin ara sıra ziyaret ettiği bir uğrak yeri. Her gece vakti yeni bir masaldır.  Bu masala sığınan deliler onun kıymetini bilirler. Fakat uzaktan bakanın hafsalasına sığacak gibi değildir.  Zira her geceye koca bir hayatı sığdırmak ne akıl kârıdır ne de akıllı işidir.

Külkedisinin saatinde başlar her şey, tam in cin uykudayken. Bazen bir kalem eşlik eder, bazı anlarda ise kahve. Kimi zaman ikisi birden… Ruhun bir köşesine saklanmış tüm acılar, eski bir köy evinin mütevazi sofrasının altına serilen yaygı misali dökülür göz önüne. Sonra kartlarını karmış bir medyumun dikkati verilir her birine. Ardından küçük hikayelerle süslenir hepsi. Her gece hayatını baştan yazanları bilirim ben.  Birçoğu kağıda asla dökülmez. Uykuya dalmak için kendine masal anlatma çabasının bir rölyefidir bu. Yazar, çizer kendi anılarını yaşatırsın lacivert perde üzerine ay ışığıyla.

Asla karşılığı olamayacak kelimelerden kılıf dikilir bu hikayelere ve ortaya çıkan öznesi, nesnesi ve tüm ögeleri ile güzel bir cümle olan hayattır. Çoğu zaman devrik cümleyle başlaması ile bilinir. Noktayı, virgülü nereye koyacağını bilememekten çok rastlanan anlam kaymaları takip eder sonra. Bir zaman gelir şiirin efsununa kapılır. Diğer zaman geçerken tragedyalara göz kırpar. Hüzünlendirir, ağlatır… Fakat muhakkak sonucu bir ironiye bağlayarak belli belirsiz bir gülümsemeye sebep olur. Nihayetinde, genellikle hayata gözlerini yumarken, bir hatırat değerinde eşsiz bir edebiyat eserine dönüşür.


Like it? Share with your friends!

Tuğba Beyca
Öz arayışını sürdürüyorken, yazma sevdasına tutulmuş; edebiyat ile felsefe arasında gidip gelen, sırtı doğuya dayalı-yüzü batıya dönük, bir filolog, edebiyat tutkunu, çırak filozof.

6 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir