Istrancalı Abdülharis Pasa-İnceleme


Kitabın Yazarı: Mehmet Berk Yaltırık

Yayınevi: İthaki

Basım Tarihi: Mayıs 2019

Sayfa Sayısı: 488

Kitabı seçmemin nedeni: 1 sene önce okuduğum Yedi Kuleli Mansur romanında aldığım keyfi tekrardan yaşama isteğiydi aslında. Mehmet Berk Yaltırık’ı Yedi Kuleli Mansur romanıyla tanıma fırsatım oldu ve bu sebeple önü açık bir yazar olması ve yeni kitabındaki kapağın albenisiyle bir “Villain” karakterinin geceleri kapımızı çalacağını düşünme fikri güzel olur diye düşündüm. İyi ki de öyle düşünmüşüm.

Kitabın Konusu: Genel olarak kitabın konusundan bahsedecek olursam, Asil adlı bir araştırma görevlisinin inceleme yaparken Abdülharis ismine birden fazla kez rastlayıp merakına yenik düşmesi ve onunla ilgili araştırmalar yaparken Abdülharis hakkında öğrendiği korkunç gerçekler ve bu gerçekler sonucu günümüzde yaşadığı olaylar diyebilirim kısaca. Kitap, Abdülharis adlı “villain” karakterimizin günümüz tarihine kadar yaşadıklarını da (nerede doğup büyüdüğü, paşalını, eşkıyalığını, nasıl dehşet saçan bir varlığa dönüştüğünü) anlatıyor. Kısacası kitap, günümüzü geçmişle sentezliyor diyebiliriz. Not olarak da eklemem gerekirse, Mehmet Berk Yaltırık, hikâyeyi güzel bir şekilde kurgulayıp geçmişin ve günümüzün orta yolunu bulup aynı zaman dilimine karakterleri uyarlarken akıllarda pürüz çıkarmayacak şekilde okuyucuyu rahatlatmış.

Kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemi: Kitabın kendi alanı içindeki yeri ve öneminden bahsedecek olursam, Türk korku ve gerilim romanlarında ileride öncü olabilecek bir romandan bahsediyorum dersem abartmış olmam herhalde. Mehmet Berk Yaltırık, Osmanlı’dan kalan o korku zenginliğini kullanmamaya isyan edip, “neden Avrupa bu kültürleri kullanıyor da biz Türk yazarları olarak neden kendi kültürümüzü kullanamıyoruz?” sorusunun üzerine gidiyor adeta. Kitabın kendi içindeki yeri bu yüzden önemli aslında. Hortlak, cin, vampir kültürlerinin bizim mirasımız olduğunu kafamıza vuruyor ve buna sahip çıkmamız gerektiğini de adeta öğütlüyor. Farkındalık oluşturduğu için de yazara buradan teşekkür ediyorum…

Yazarın hayatı: Tarihçi ve korku-fantastik hikâye yazarı. FABİSAD üyesi. 19 Temmuz 1987’de doğdu. 2010’da Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitede, Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı Tarih Anabilim Dalı’nda Genel Türk Tarihi alanında, “Moğolların Deşt-i Kıpçak Seferleri” teziyle yüksek lisansını tamamladı. Aynı üniversitede yine tarih bölümünde doktora eğitimini sürdürüyor. Çeşitli internet sitesi ve fanzinlerde, dergilerde araştırma yazıları ve hikâyeleri yayınlandı. Şu an Kırım Haber Ajansı’nın (QHA) Türkçe sayfa editörlüğünü yapıyor. “Anadolu Korku Öyküleri 2” (Bilgi Yayınları), “Gio Ödülleri 2013 Seçilmiş Öyküler” (İthaki Yayınları), “Güçoburlar” (Doğan Kitap), “Aşkın Karanlık Yüzü” (İthaki Yayınları), “Anadolu Korku Öyküleri 3-Yılgayak” (Bilgi Yayınları), “Karanlık Yılbaşı Öyküleri-Aralıktan Sızan Karanlık” (Bilgi Yayınları) çalışmalarında yer aldı. “Yedikuleli Mansur” (İthaki Yayınları) romanının ve “Gölgeli Öyküler” (Yenisey Yayınları) adlı öykü kitabının yazarı. “Türk Kültüründe Hortlak-Cadı İnanışları“ ve “Eski İstanbul Kabadayısı Figürü ve Bir Şehrin Yaşadığı Değişimler” adlı makalelerin müellifi. Devrim Kunter’in Seyfettin Efendi çizgi romanlarının bazı ciltlerinde danışmanlık yaptı. Bir öyküsü “Seyfettin Efendi ve Esrarengiz Hikâyeleri-1”de Kunter tarafından çizildi. FABİSAD’ın düzenlediği 2013 GİO Hikâye Yarışması’nda “Kumarcı Bahattin” adlı öykü ile dereceye girerek “Öykü Başarı Ödülü” ve Türkiye Bilişim Derneği’nin düzenlediği “TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması 2013’ de “Hekim Maliguri’nin Acayiplikleri” adlı öykü ile mansiyon kazandı. 2017’de “Yedikuleli Mansur romanıyla GİO Roman Ödülleri’nde dereceye girerek “Başarı Ödülü” aldı. (https://www.kitapyurdu.com/)

Kitabın Özeti: Karçarlu Obasının beyi İshak Beg ile başlıyor hikayemiz. Karçarlu obası begi İshak beg, iskân edilmeyi talep ederek Urulemi’de bulunan Gırkkilise Sancağına bağlı Istranca Garyesine yerleştirilir. İshak Beg’in toprak sahibi olduğu bu bölgede, kendisinin bir gün avlanırken ormandaki ceylana benzer yaratığı öldürmesiyle hayatı değişecektir. İshak Beg, ceylanı vurduktan sonra kendi kılığına girmiş Cin’in eşi Sahireyle birlikte olduğundan habersizdir. Sonradan anlaşılacaktır ki Cin, kendi çocuğunu (ceylana benzeyen yaratık) öldüren İshak Beg’den intikam almıştır. Bu olayla birlikte hamile kalan eşi Sahire, Abdülharis’i doğurur. Her ne kadar Abdülharis ismi şeytanın ismi olarak anılsa da İshak Beg, kendisi gibi beg olması için bu isimde kararlıdır. Bir gün İshak Beglerin konağa o bölgede tanınmayan kadınlar gelir ve İshak Beg’e İsmihan adında bir kız getirir. Bu kız Abdülharis’in kız kardeşi olmasına rağmen Cin olaylarını bilen ve isminin yayılmasını istemeyen İshak Beg bu durumu saklar. Yıllar geçip Abdülharis büyüdüğü zaman, harp çıktığının haberi gelir. İshak Begi temsilen Abdülharis cenk eder. Beç kalesini savunurken aldığı yenilgilerden Budin seferlerine kadar savaş ile iyice büyür. Ancak bir yandan kalbide köyünde gördüğü Naime’dedir. Naime, her ne kadar sefere çıkacağı zaman Abdülharis’i reddetse de genç kahramanın hayalleri sevdiğine kavuşmaktan geçer. Hatta harp zamanları Naime’ye hediye etmek için yeşil bir yazma bile almıştır. Harp’te yıllarını geçiren Abdülharis, köyüne dönmeye karar verdiğinde ortalık baya karışıktır. Savaştan dolayı kan gövdeyi götürürken eşkıyası ayrı bir sorun teşkil eder. Ama daha da büyüğü Abdülharis’in gece gezerken gördüğü canlılardır. Peri kızlarından, cinlerin düğününe kadar değişik olaylar görse de bu canlıların kendisine bir şey yapmadıklarını sonradan fark edecektir. Bir gün yeniçerilerle de sorun yaşayınca köyüne giden yoldaki çember iyice daralır. Yaralanır ve baygın düşer. Uyandığında çevresinde eşkıyaları görür. Eşkıyaların lideri Dağlar Kurdu İbro ile tanışır. İbro ona isterse gidebileceğini söyler. Ama yeniçerilerle sorun yaşayan Abdülharis, bu kadar yıl devlet için mücadele edip bir de kendi devletinin kendisine yaptığı haksızlığı görünce adeta başkaldırır ve İbro’nun çetesine katılmaya karar verir. İbro’dan çok şey öğrenecek Abdülharis, aynı zamanda karakter değişimi de yaşayacaktır. Acımasızlığı, nasıl hayatta kalınacağını, vicdansızlığı, namussuzluğu dahi İbro’dan ve çetesinden öğrenecektir. İbro dedikleri gibi dağların kurdudur. Kurnazlığı ve acımasızlığıyla ön plana çıkar. Abdülharis’in ileride de tek çekineceği kişi olacaktır İbro. Zaman geçtikçe köylerde yaptıkları baskınlarda halkı diri diri yakmakla birlikte kadınlara el sürmekten geri durmayan eşkıyalardan biri olur Abdülharis. Bir gün İbro, kızlarına el sürmekle tehdit ettiği adamın “kızlar bitlidir beyim” cevabı üzerine “bitler ateşten kaçar” diyerek kızları diri diri yakar. Abdülharis, kızlardan birinin kaçmaya çalışması üzerine arkasından onu vurup öldürür. Kendi arasında ikilem yaşamaya başlayan Abdülharis artık bambaşka bir adam olmaya başlar. İyice acımasızlaşır. Kurnazlıkta iyice pişer. Bütün eşkıya oyunlarını, devletten nasıl kaçması gerektiğini, ormanda nasıl dolaşması gerektiğini, kısacası bildiği her türlü zulmü İbro’dan öğrenir. Abdülharis, her kötülüğü yapsa da kaçmaktan yorulacaktır. Bir gün çetenin diğer üyeleriyle Osmanlı’ya sığınır. Kellesinin alınma ihtimalini göze alarak karşılarına çıkar. Arkadaşlarını satıp canını kurtarır ve köyüne döndüğünde babasını görür ancak Naime’sinin veremden öldüğünü öğrenir. Kalbini uzun süre kimseye açmayan Abdülharis, babasının da ölümüyle köyünü eşkıyalardan korur. Eski bir eşkıya olduğu için eşkıyaların ne yapacağını çok iyi bilir ve canlarına okur. Osmanlıdaki paşalar dahi onun kendi kontrollerinde kalmasını istedikleri için onu paşa bile yaparlar. O artık Istrancalı Abdülharis Paşa olarak anılır. Paşa olduktan sonra yakın çevredeki köylerinde sorumluluğunu alıp orada görünen eşkıyaların da canını okur. Bir gün yan köylerde eşkıyanın birini yakalamaya gittiğinde Nadezdha’yı görür ve kalbi Naime’den sonra tekrar çarpmaya başlar. Hristiyan oldukları için annesi kızını vermez ve bunun üzerine kirli bir oyun kuran Abdülharis Paşa, eşkıya sorununun köydeki halktan olduğunu söyleyerek kendisinin evlenmesine karşı çıkanları yaktırır. Kızı, kendi köyüne getirse de pek mesut olamazlar. Kızın gönlü kendisine kaymaya başlasa da daha büyük sorunlar başına gelmek üzeredir. Abdülharis’in geçmişi peşini bırakmayacaktır. Tabi bu zamana kadar fark edemediği, kan içmeye başlayacağı, Şerruh (Fena ruh) olarak anılacağı günlerde öyle… Ve tabi ki son olarak kitapta geçen kahramanlarımızdan günümüz araştırma görevlisi Asil’in Abdülharis Paşa’yı araştırması sonucu yaşayacağı olayları da unutmamak gerek diyerek özet kısmını bitirmiş olayım.

Kitabın bölümlerinde işlenen konular: Her ne kadar kitabın özetinde bahsetmesem de kitapta iki ayrı zaman tarihinde geçen olaylar var. Tabi ki iki zaman ayrımı yapılırken de kitabın sonunda bu durum sentez yapılarak okuyucuya çok güzel bir şekilde sunulmuş. Araştırma görevlisi Asil’in, Abdülharis isminin gizemini kovalarken yaşadıkları ile Abdülharis’in gençliği, eşkıyalığı, beyliği, paşalığı ve şerruh oluşu konu olarak işlenmiş.

Hedef kitlesi: Korku ve gerilim sevenlere yönelik bir kitap olmasına rağmen, Türk geleneğindeki zenginliklere önem veren ve onu koruma çabasında olanlara da yazılmış bir kitap diyebilirim rahatlıkla. Çünkü daha önce de belirttiğim üzere “vampir, hortlak, obur, ecinni gibi bizim kültürümüzdeki yaşanmışlıkları, bizim köylerimizdeki anlatılanları bizim anlatmamız gerekliliği savunulmuş” ve yazar bu olayın üzerine gitmiştir.

Kitaptaki Dil: Kitaptaki dilden bahsedecek olursam, eski Türkçe kelimelere sıkça rastlamama rağmen yazarın sayfanın altında bu kelimelerin anlamlarını belirtmesi sebebiyle rahat anlaşılacak bir roman diyebilirim. Dil konusunda değinmem gereken diğer bir husus, o zamanın konuşma tarzının çok güzel bir şekilde yansıtılmış olması. Yazarın kendisinin de tarihçi olmasının verdiği etki romanda ayrı bir süs olarak görülmüş. Osmanlı döneminde geçiyor olması da romanda kullanılan şivelerin önemini artırıyor. Bu önemi de yazar romanında gayet net bir şekilde göstermiş.

Kitap Dışı Kapak Tasarımı: Kitap dışı kapak tasarımının albenisi çok yüksek. Tam bir Marvel’daki “Villain” karakterini andıran o kırmızı gözler ve sert bakışlar aslında her şeyi anlatmış. Kahramanımızın pek tekin olmadığı kartal başlı kılıcından, kan çanağı gözlerinden, pala bıyığından, paşa giyim ve kuşamından çok açık ve net. Özellikle kitabı okurken kapaktaki karakter ile mimikler ve hareketler birleşince her şey sanki daha bir keyifli oluyor. Dış kapak tasarımı bu yüzden çok başarılı olmuş diyebilirim.


Like it? Share with your friends!

Batuhan Ulaş
Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olup şu an avukat olarak çalışıyorum. Mesleğimden ziyade edebiyata daha meraklıyım. Edebiyatın insanı insan yapan değerlerden biri olduğunu düşündüğüm için bu sitedeyim.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir