Bir Damla Nida


Şükran Furtun Çebi’nin anısına …

On yıl kadar önceydi, banyomun tavanı küf tutmuş ve artık duş teknemin üzerine sular damlamaya başlamıştı, tahmin edersiniz ki çok sinir bozucu bir şey, üstelik üst kat komşumu henüz tanımıyordum ve tepkisini tahmin edemiyordum, acaba duyarlı yaklaşıp yaptıracak mıydı yoksa bahanelerle geçiştirmeye mi çalışacaktı?

Aklımda bu sorularla ve birazda çekinerek çaldım kapıyı…

Kapıyı açan hanım beni dinledikten sonra adeta mahcup bir ses tonuyla önce benden özür diledi.

Sonra yalnız yaşadığını ve akşam yurtdışında yaşayan oğlu ile konuşup hemen yaptıracaklarını söyleyip rahatlattı. Beklediğimden daha nazik ve hoş karşılanmanın şoku içerisinde idim.

İşte benim Mis hanımla tanışmam böyle oldu, sonrasında birbirimize kahveye gitmeye başladık.

Türk kahvesi ikramları bile onun zarafetinin bir parçasıydı. Kahve fincanın yanında mutlaka bir lokum ya da çikolata olurdu. Eskiden kahve şekersiz yapılır ve yanında mutlaka tatlı verilirmiş.

Yaşının 87 olduğunu hiç gocunmadan adeta övünerek ve şükrederek söyleyen bu hanımefendi, minyon yapılıydı samimiyet ve sıcaklık gözlerindeki tebessümle ve karşısındaki ile kurduğu göz teması vasıtasıyla karşıya olduğu gibi geçiyordu.

Önceleri yaşamının çok rahat geçtiğini, hiç acı çekmediğini düşünmüştüm, öyle ya yüzündeki çizgiler bile bunu kanıtlıyordu, yaşını göstermediğine göre…

Bir gün yaşam hikâyesini paylaştı benimle ve düşündüklerimin tersi olduğunu gördüm ve hayranlığım daha da arttı.

14 Mayıs 1920 günü Ordu ilindeki Furtunzade Konağı yeni doğan ikiz bebeklerin sesi ile çınlıyor. İkisi de kız olan bebeklere Mis ve Sim isimleri veriliyor. (Kurtuluş savaşı sonrası yıllar TBMM açılışının 21 gün sonrası)

Daha o yıllarda ikiz eşi ile üç yıl anaokulu eğitimi alıyorlar ve ilkokula resmi dil Arapça olduğu için Arapça ile başlıyorlar.

Ailenin kendisinden önce dört çocukları daha var ve ilk hayat mücadelesi sekiz yaşında iken çocuğu olmayan teyze ve eniştesinin yanlarında Trabzon’a gitmesi ile başlıyor. Teyzesi o kadar sıcak davranıyor ki ona teyze-anne diye hitap etmeye başlıyor ama geri planda kardeşlerini ve ailesini hep çok özlüyor. Daha o yıllarda empati gücü o kadar yüksek ki ne annesine ne teyzesine kızabiliyor.

Yüzbaşı olan eniştesi ve teyzesiyle Erzurum’a gidiyorlar. 1938 yılında Samsun Lisesinden mezun oluyor ve ziraat bankasına giriyor. Cumhuriyet tarihimizin ilk lise mezunu ve çalışan kadınlarından.

2007 yılında oğlunun ısrarlarına dayanamayarak yazdığı ve kendi imkânları ile bastırıp bizlere armağan ettiği kitabında tüm detayları var, beni şaşırtan hafızası olmuştu.

Yıllar geçiyor otuz yaşında iken kendisinden 7 yaş küçük olan bir beyle nişanlanıyorlar. Bugün bile bu konularda ne kadar tutucu olduğumuzu göz önüne alırsak ne cesaret…

Nişanlısı ilk teklifini ret ettiğinde ona söz veriyor  ‘’ne yapıp edip çok çalışacağım ve senden önce yaşlanacağım‘’ diye.

Sonunda onun sevgisine kanat getirdikten sonra kabul ediyor. 1950 yılında nişanlısına yazdığı şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum

‘’Gördüm ki bir bahar dalına takılmış ellerim

  Engin ufuklara uzandı hep emellerim

  Gözlerimin önünde bir şule gibi yandı

  O güzel aşkına kalbim bir anda inandı‘’

Arkadaşları kendisine durdun durdun da Ultraseptin gibi çocuğu aldın diye takılıyorlar. (Ultraseptin o yıllarda her derde deva bir ilaçmış)

Kendi çeyizini tamamlamak için 1,5 yıl nişanlı kalıyorlar o yıllarda ve nişanlısı her akşam baba evinde kendisini ziyarete geliyor. Etraftan sözler çıktığında baba son sözü söyleyerek cevap veriyor.

‘’elbet bir hakkı var da geliyor ‘’ diye…

Mis hanım evlendiği gece dua ediyor  ‘’Allah’ım bana tek çeşit evlat ver ‘’ diye

Kendisinden ne kadar emin olsa da eşinden ve ailesinden çekiniyor; ayırım yapabilirler diyerek

O yıllarda kız çocuklarına mirastan hak verirken ayırım yapıldığına tanık oluyor çünkü.

Allah duasını kabul ediyor ve arka arkaya üç erkek evlat veriyor. Dünyadaki en büyük mutluluğun bir annenin evladını kucağına aldığında, bir de âlimin ilmini bulduğunda zuhur ettiğine inanıyor.

En büyük acısını da en küçük oğlu Mithat’ı 4 yaşında kan kanserinden kaybettiğinde yaşıyor.

Salonun başköşesinde yer alan fotoğrafıyla oğlu hep yaşıyor onun için yüreğinin en derin köşesinde…

Acıya bakış açısında bir tevekkül ilk bakıştan gözünüze çarpıyor, sıradan tepkilerin çok ötesinde. Yazdığı romanın önsözünde  ‘’bu kitapta her şey bulabilirsiniz ama kin ve nefret asla  ‘’ diyordu

Tıpkı yaşamında da yer vermediği gibi, eminim kırıldığı çok insan vardır ama o konuları açmazdı

ya da karşı tarafın yerine savunmaya geçer empati duyardı.

Eşinin mesleğinin sinemacılık olduğunu söylerdi, ticaretle uğraşan saf bir insan olarak anlatırdı

Ama gün geliyor çevresindekilerin gazına geliyor ve politika sahnesinde yer alıyor.

Mis hanım en baştan onun politikaya girmesini doğru bulmasa da engel olamıyor.

Zaman çok partili hayata geçiş dönemi…

Bu dönemle birlikte maddi ve manevi kayıplar vermeye başlıyor.

Hem çok sevdiği eşi, çocuklarının babası ailesinden kopmaya başlıyor hem de ekonomik sıkıntılar…

Ve kendisine senden daha çabuk yaşlanacağım diye söz veren eşi 62 yaşında daha yaşlanamadan bu dünyayı terk ediyor, iki oğlu ile zor günlerde yine başı dik yaşamı göğüslüyor Mis hanım.

Ve birkaç ev değiştirdikten sonra 2000 li yıllarda bizim apartmana taşınıyor.

Hani bazı insanlar vardır onlarla ne kadar zaman geçirdiğiniz değildir önemli olan, yani nicelik değil

Niteliktir asıl olan, işte Mis hanım öyle biriydi benim için.

Çok az zaman geçirdik belki ama çok şey paylaştık onunla, aslına bakarsanız torunu yaşındaydım

Ama hemcinslerimin beni yargıladığı, anlayamadığı durumlarda bana öyle destek olmuştur ki

Öylesine modern bir bakış açısına sahipti ki, gelenekselin tamamen karşısında, kadın haklarına sahip çıkan, Atatürkçü bir kadın!

16 Temmuz 2012 günü ebediyete uğurladık onu… Çok sevdiği oğlu Mithat’ına ve eşine kavuştu!

92 yaşındaydı ama üç yıl öncesine kadar yalnız yaşıyor ve evinin her işini, alış-verişini kendi yapıyordu. Misafirlerine asla iş yaptırmazdı, kızardı .’’Bırakın elim ayağım tutarken hizmet edeyim‘’ diye.

Son yıllarda yanında ona  ‘’annem ‘’ diye hitap eden doktoru vardı.

Çok iyi bakıldı ve en önemlisi ardından kimse olumsuz tek bir şey söyleyemedi, çünkü dilinden şükür’ ü düşürmeyen bir insandı.

Güle güle Mis Hanım; seni tanımak bir ayrıcalıktı benim için…

Bir asırlık bir yaşam ve dönem açısından bakıldığında Türkiye Cumhuriyetinin önemli bir dönemine yaşadığı çalkantılarla tanıklık etmiş bir insan

Onunla sohbet ederken bazen tarih derinde sanırdınız kendinizi, bazen edebiyat çünkü konuşmasını şiirleriyle süslerdi.

Lisede en çok felsefe ve psikolojiye ilgi duyarmış, hocalarının kurdukları cümlelerle konuşurdu, şaşırırdınız.

Yaşamına giren insanlara duyduğu vefa etkilemiştir beni, minnetle yâd ederdi.

!920’lerde Furtunzade Konağında başlayan yaşamı İstanbul’da sade bir apartman dairesinde son buldu

Ama evini çok sevdiğini her fırsatta söylerdi…

Dipnot: Kendi yazdığı kitapta adını Mis olarak seçtiği için bende bu adı kullandım.


Like it? Share with your friends!

Arzu Ayman
Marmara Üniversitesi PDR mezunuyum. Yazmak benim için yaşam tarzım diyebilirim. Ögrendiklerim ve hissettiklerimle yüreklere dokunabilirsem ne mutlu bana...

2 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir