Kalıplaşmış Önyargı


Kulaklarını tırmalayan, beynine balyoz gibi inen seslerin sinir bozucu etkisiyle zorla da olsa gözlerini açtı Murat. Gün boyu sokaklarda yürümüş, bitap düşmüş, harabe evine güçlükle ulaşabilmişti. Karşı binada oturan yaşlı çiftin çöpe attığı eski yatağa uzanır uzanmaz uykuya dalmış, ancak sadece birkaç saat geçmesine rağmen duyduğu sesler derin uykusunu mahvetmeye yetmişti.

Gökyüzü, yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Murat, uykusunu bölen seslerin nereden geldiğini anlamak için dışarı çıktı. Uzun sokakta sadece iki aydınlatma direği vardı. Bir tanesinin lambası da top oynayan çocuklarca birkaç gün önce kırılmıştı.  Sokağın karanlık yönüne doğru yürüdü Murat. Sokağın sonuna yaklaştığı vakit, aniden beliren genç kızı farketti. Çığlık atan, gittikçe sesi kısılan kızın yanına yaklaştı. Fakat, nedenini sorup sormamakta tereddüt etti. Nihayetinde, yardım etmek amacıyla çığlıklarının sebebini sordu.

“İyi misiniz?” dedi.

Kız önce Murat’a baktı. Sonra istemsiz bir korku ile kendini geri atıp ayağa kalktı.  Murat yeniden sordu:

“İyi misiniz?”

Uzun dağınık saçları, kirli sakalı, sağ kolu yırtık kazağı, eskidikçe renk değiştirmiş eşofmanı belli ki kızın tedirginliğini daha da artırmıştı. Korkusuna bir de iğrenti eklenmişti kızın. Zira Murat’ın sokaklarda yaşayan bir bimekan olduğu her halinden belliydi. 

Murat, görüntüsüne tezat bir efendilikle yeniden;

“Sizin için yardım çağırmamı ister misini?” diye sordu.

Kız, yüzündeki küçümseme ifadesini bozmadan cevap verdi:

“Sen kimsin de bana yardım edeceksin be adam?”

Murat, bu tepkiye alışıktı. O yüzden istifini bozmadan;

“Çığlıklarınızı duyunca yardım etmek istedim sadece” dedi.

Genç kızın beynine çöreklenmiş önyargı, Murat’ı bir madde bağımlısı, sokak çocuğu, iğrenilecek adam olarak zaten damgalamıştı.

Murat’ın yardım çabalarına rağmen kız;

“Benden uzak dur,” diyerek arkasını dönüp koşmaya başladı.

 Yabancısı olmadığı bu tavrı anlayabiliyor, hatta belki de sorgulamıyordu bile Murat. Gün boyunca benzer davranışlara defalarca maruz kalıyordu zira. 

Yatağına dönüp uzanınca düşünceye daldı. Bir şeyler mırıldanıyordu sessizce. Belki de kendi sesi ile konuşuyordu. Soruyor, cevap veriyor, sorguluyor, kanaat üretiyordu kendince.

‘Neden bana böyle davranıyorlar ki? Neden benden tiksiniyorlar, korkuyorlar… Ben kötü biri değilim. Kabul; iyi bir hayatım yok, ailem de yok, cebimde param, üstümde giysi, soframda çorbam yok ama bu benim suçum mu?’

Bunlar onun düşünceleriydi.

‘Kim ister kapısı açık, pencereleri olmayan, küf kokan, soğuktan tir tir titreten bir harabede yaşamayı kim ister? Yırtık pırtık, kirli bir elbiseyle dolaşmayı kim ister? Her gün sabahın ilk ışığında aç kalkıp bir ekmek parası için gece yarılarına kadar kâğıt toplamayı kim ister?’

Bunlar da onun düşünceleriydi.

Bütün bu teessüf ve sorgulamalar dinginleşince, yanık battaniyeyi üzerinden atarak hiçbir şey olmamış gibi ayağa fırladı.

“Çalışma vakti geldi” dedi kendi kendine. Onun, kâğıt toplamak için bir aracı yoktu. Sırtına astığı geniş bir torba… Kâğıtları doldurup götürüp satıyor, yeniden sokaklara dalıyordu.

Torbasını alarak evden çıktı, önce iki sokak aşağıdaki caminin şadırvanına girip elini yüzünü yıkadı. Sonra da birkaç yudum su içti. Fazlası aç miğdesini bulandıracağı için susadığı halde fazla içmedi. Sonra olduğu sokaktan başlayarak kâğıt toplama işine koyuldu. Elindeki torbayı tıkabasa doldurup üç defa götürdüğünde bir tas çorba ve birkaç dilim ekmek alabilecekti.

Murat genelde olduğu mahalleden dışarı çıkmazdı çünkü yalnız olduğu için elindeki kâğıtları başkasının zorla elinden alacağını düşünürdü o yüzden bilmediği yerlere gitmeyi hiç istemezdi. Sokaklar boyunca yürüyerek uzun ana caddeye çıktığında ilk torbasını doldurabilmiş gerisin geriye kâğıtları satmaya gidiyordu. Murat on metre ilerideki bakkalın önündeki çöp tenekesini görünce son olarak oraya da bakayım biraz bastırabilirsem kâğıtları daha fazla kâğıt götürebilirim diye düşündü ve çöp tenekesinin yanına gitti. Torbası tıka basa doluydu ancak bastıra bastıra zorda olsa geleceğe yönelik minicik umudu kadar yer açabilmişti torbasında. Aç bedeniyle bir hayli yorulmuştu of bittim diyerek çöp tenekesinin kenarına çöküp dinlenmeye başladı. O sırada bakkaldan elinde dondurmayla çıkan beş yaşlarında küçük kız rüzgârın sarı uzun saçlarını dondurmaya sürmesine hiç aldırış etmeden öylece Murat’a bakıyordu. Murat güneşin gözlerine değmesiyle kafasını çevirdiğinde fark etmişti küçük kızı kız Murat’a bakıyor muratsa hem kıza hem de dondurmaya bakıyordu. Dondurma limon ve çilekliydi tesadüf bu ya Murat’ın da en sevdiği dondurmalardı ama ne yazık ki belki de bu zamana kadar yediği dondurmalar karşısında gördüğü küçük kızın yaşı kadar bile yoktu. Kadersizliğine gülümser gibi tebessümle bakıyordu küçük kıza kızın sarı saçları bir dondurmaya bulaşıyor bir kızın yanaklarına bulaşıyordu. Murat sessizce ayağa kalkarak küçük kızın yanına gidip kızın saçlarına dokunarak saçlarını geriye topladı ve saçlarına dikkat et dondurma bulaşıyor dedi. Kızın gözlerinin içi gülüyordu murat birden bire kıza dikkatlice bakmaya başlayarak içinden düşünmeye başladı ‘ ne garip belki de ilk defa bir insan bana iğrentiyle bakmıyor, benden korkup benden kaçmıyor. Çocuk olmak masumiyetin simgesidir demişti ya Ahmet amca torununu kucaklayarak meğer ne de haklıymış. Benim elbiselerim kirli büyük insanlarınsa düşünceleri. Oysa bu minik insanlar ne kadar da içten ve samimi.’ Bu düşünceler Murat’ı derin dalgınlıklarda düşündürürken yüksek kaba bir ses ‘ sen ne yapıyorsun kızımın yanında’ diyerek Murat’ın kulaklarıyla buluşuverdi.  Murat bağıran kadını görünce sakin olun ben bir şey yapmadım dedi. Kadın çekil şuradan pislik kızımdan uzak dur diye Murat’ı itekleyip kızının elinden tutarak çekiştire çekiştire yolun karşısına geçtiler. Küçük kız paramı düşürdüm diyerek annesinin elini bırakıp yola koşmaya başladı o sırada yolun karşısından hızla gelen araba küçük kıza doğru yaklaşıyordu. Küçük kızın annesi araba geliyor koş buraya diye bağırınca murat küçük kıza bakıp bir anda koşmaya başladı. Murat koşarak küçük kızın belinden tutup kolları arasına aldı ama duramayan araba Murat’a çarptı. Murat küçük kızla birlikte yol kenarına düştüler. Araba otuz metre ileride anca durabildi. Kadın koşarak kızının durumuna baktığında kızının bir şeyi olmadığını gördü. Küçük kız çok korkmuş ağlıyordu annesi kızına sarılarak ağlamaya başladı ancak bir pislikmiş gibi muamele yaptığı Murat’ı hala umursamıyordu. Etraftan kazayı görenler Murat’ın başına birikmiş ve çoktan ambulans aranmıştı ama ne yazık ki murat oracıkta can vermişti. Küçük kız Murat’ın sayesinde ufak çiziklerle kurtulmuştu iyiydi ancak annesi masum insanları anlayamayacak kadar kirli duygular ve düşüncelerde olduğu için kararan kalbinin farkında bile değildi.


Like it? Share with your friends!

Serkan Emir
Ben bir yazar aday adayı olarak pek çok yazı ve kitap çalışması yapıyorum. Okumayı ve yazmayı çok seviyorum ve bu anlamda insanın en iyi dostunun, sırdaşının ve psikiyatristinin kendi kalemi defteri olduğunu düşünüyorum.

2 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir