Evrenin Elinde Bir Kukla Oldum


Evde kahvemi yudumlayarak sosyal medyada gezindiğim klasik bir gündü. İnsanların kendini beğendirmek için paylaştığı bir kaç şeye baktım. O an ne popüler ise anında tüm toplum onu sevmeye ve  sorgulamadan uygulamaya başlıyordu. İlgisi olmayan şeyleri sevmeye, hatta ne olduğunu bilmeden nefret dahi etmeye başlıyorlardı. Ben de onlardan biriydim işte, görünmez ipler ile evrenin elinde bir kukla olmuştum. Çağımızın popüler düşünce tarzına uymak için hızla uygulamaya geçiyor, bu senenin en popüler sanatçısı kim,bu senin modası ne, bu yazın gidilecek mekanı ne, hepisine hakim olmaya çalışıyorduk. Bunları bilmeyen, anında değişen gündeme ayak uyduramayan herkesi ayıplamak üzerine kurulmuş birer saat gibiydik. Herkes aynı şeyi seviyor, aynı şeylerden nefret ediyor, kendini beğendirmek uğruna yeni şeyler deniyordu. Gittiği spor salonundan, yediği en lüks yemekten, üstüne çizilen çiçekli böcekli kahvelerden anında haberimiz oluyordu. Elindeki kahveden biz de alıyor o ince belinin büyüsüne kapılıp anında spora başlıyor, ruhundan çok fiziksel görünüşüne aldanıp ona benzemek adına dişimizle tırnağımızla uğraşıyorduk ,ama asla o kişiyi beğendiğimizi belli etmiyor hatta üstüne tonla kusur bulup dillendirmekten de çekinmiyorduk. Markalı olan şeylere paralar döküyor gittiğimiz yerin güzelliğini değil de o mekanda çekilecek resimlere konsantre oluyorduk. Çünkü en önemli gayemiz nasıl da güzel bir hayat yaşadığımızı ispatlamaktı. Güneşin batışı ancak bir resim karesinde görürsek güzel bir yemek “like” yağmuruna tutuluyorsa lezzetliydi. Gittiğimiz yerleri paylaşmak zorundaydık, yoksa bu çağda hayaletten farkımız kalmazdı. Bir çoğumuz bunun farkında da olsa bizi ordan oraya savuran ipleri kesmiyordu.

Bu zamanda bazı kuklaların ipleri bile yok diyebilirim, çünkü herkes bu yaşam tarzına adapte olmuş durumda. İnsanları mutlu etmek için bir şeyler yapıyor, kendi benliğimizi kaybediyor ve başkalarının da bizim için aynısını yapmasını istiyoruz. Yani değişiyor, insanları değişime mecbur bırakıyoruz. Oysa her yer siyah renkte olsa karanlığa mahkum kalacağız. Bana göre hayat siyahtan daha fazlası. Bir tuvale çizilmiş kocaman bir çiçek bahçesi gibi renk renk çiçekler ve onu hayata bağlayan toprak… yapraklarını mavi gökyüzüne çevirmeli hatta güneşin sıcaklığı o güzel yapraklarını okşayıp geçmelidir. Ancak bu şekilde farklılıklara ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlarız. O kahverengi toprak olmasa renk cümbüşü çiçeklerin bir anlamı kalmaz. Gökyüzünden hayat veren su damlacıkları akmayıverse o koca bahçe anında kurur gider. Mecburen geldiğimiz bu hayatta mecbur hayatlar yaşamaya alışmamalıyız. Devamlı nasıl biri yanıma yakışır, nasıl bir hayat bana göre diye en basit şeyden, en karmaşık olaya kadar bu soruları kendimize sormaktan vazgeçmeliyiz. Atacağımız her adımda tavsiyeler bekliyoruz ancak başkaları tarafından beğeniliyorsa bizim olmaya hak kazanıyor. Oysa yol sizi nereye götürüyorsa oraya gitmeyin, yol olmayan yerden gidin ki iz bırakın. Sizlere siyahı sevmeyin demiyorum ama tuvalinizi boyarken başka renkleri de kullanmaktan çekinmeyin. Sonsuz maviliğe bir gökkuşağı ekleyin belki biraz ağaç, uçan kelebekler, hatta kendinizi de bu güzel karmaşaya ekleyin, işte o zaman huzur bulacaksınız. Hayat başkalarının isteklerini yaşamak için çok kısa. Size empoze edilen düşüncelerden kurtulun elinize bir fırça alın ve boyayın her yeri..

Çevremiz ile şekillenen hayatımız:
İnatla insanların kişiliğini oluşturuyoruz. Kendi benliğimizin oluşmasında da başkalarının rol oynamasına izin veriyoruz.  Arkadaşlarımızın yanında daha eğlenceli bir olmaya, ailemizin yanında saygılı ve iyi bir evlat olmaya, sevdiğimiz kişinin yanında en çok seven kılığına girmeye bayılıyoruz. Doğduğumuz andan beri yanımızda olan ailelerimizin bile gerçek bize tanımıyor. Asi, başına buyruk tavırlarımız onları korkutuyor. Küçükken hayallerini başaramayan her ebeveyn kendi hayallerini çocuklarının kalbini ekmeye çalışıyor, fakat her tohumun toprağı başka olunca haliyle filiz dahi vermiyor. Yaşadığımız çağdan tutun da aldığımız yaralar, karşılaştığımız engeller, bu kadar farklıyken nasıl bir başkasının hayallerinin yeşermesine olanak sağlayalım. Bir kere mevsim şartları farklı, her tohum aynı toprakta büyürse bahsettiğim o karanlığa mahkum olurduk. Bunca şeyin sebebi sadece  ailemiz mi? Elbette ki hayır. Karmaşık yaşantımız için ufak bir örnek bu. Küçükken olmak istediğimiz o çok başarılı komşu çocuğu, hep örnek olan o sessiz yan sınıf, akrabanın güzeller güzeli gelini, zengin damadı, televizyona çıkan o zeki çocuk… hep özendiğimiz bir aferin için olmak istediğimiz kişiler. Ben o değilim, sen o kişi olmak zorunda değilsin bırak en iyi olanı, kusurlarımız ile var olalım. sıradan ve mükemmel olmak sandığınız kadar güzel değil.

Dil bilmeden başka kalplere göç ediyoruz:

Her sabah maskeler takıp, gülücükler saçarak devam ediyoruz. Hepimiz kabuklarımıza çekilip kendimizi saklamıyor muyuz? görünmeyen iplerimiz var. kim oynatırsa onun hayallerini oynuyoruz. Tanıdıkça; ya bizi sevmezlerse diye birer kukladan ibaret olmayı kabul ediyoruz. Sabah gülerek taktığımız maskeleri gece çıkarırken nasıl da yalnız kalıyoruz. Çünkü yaralarımızı göstermekten, yargılanmaktan daima korkuyoruz. Çaresizce ağlarken başımızı yaslayacağımız bir omuz bile bulamadığımız zamanlar oluyor. Göz yaşlarımızı kendimiz siliyor, kanayan yaralarımızı kendimiz sarıyor, nasıl düştüysek öyle kalkıyoruz. Oysa  aynadan bize bakan yansımamızın ta kendisiyiz. acımızla, çaresizliğimiz ile bir mutluluklarımızla. Tek başımıza bir çok savaştan çıktık, nelerin üstesinden geldik hatırlayın. Bir başkası senin yaşadıklarını yaşayamazdı çünkü herkese üstesinden gelebileceği kadar acı yüklenir. Sandığından daha güçlüsün bunu arada kendine hatırlatmayı asla unutma ve “Yalnızlık paylaşılmaz” der ünlü şair. bu sözü altın kural haline getir. Hepimiz yalnız başladık bu hayata ve ancak kendimize gerçekleri gösterecek  kadar cesaretliyiz. Aynadan sana bakan kişiyi kabullenmesini bil. Her insan aslında kendi dünyasında yalnızdır çünkü  yargılamadan sevmeye mecbur olduğumuz tek kişi kendimiziz. Sen kendini sevmezsen eğer bir başkası, ne seni sever, ne de sen karşındakini sevebilirsin. Bazen sadece oturup hatalarımızı düşünüp kendimizi suçluyor ve bunu birilerine demekten çekiniyoruz. oysa hata diye nitelendirdiğiniz şeyler bile aslında insanları ayıpladığı için hata olarak görüyorsunuz. Bir yerde okumuştum “İnsanların içinde ayıpladığınız şeyleri dört duvar arasında yapmaya bayılıyorsunuz” bence bu söz hayatımızı özetliyor. Bırakın herkes istediği hayatı yaşasın. Bir çoğunuz ben öyle değilim diyerek bu durumu inkar edecek ama en az bir kere fark etmeden insanları eleştiriyor kendi çizgilerimizden ilerlemeleri için baskı yapıyor hatta bunları yapan kişileri görmezden gelip yaptıkları şeyi devam ettirme olanağı sağlıyoruz. Kısa giyinmek isteyen giyinsin, fikirleri kısa olsa daha mı hoş olurdu? Kulakları kepçe olsun boşver haklı olanı duyduktan sonrası bizi ilgilendirmez. Şişman diye bakışların ile rahatsız ettiğin kişi hak yemiyorsa boşver istediğini yesin. Bir yazar “Hayatına karışanlara sana ne, hakkında düşündüklerine bana ne demedikçe mutlu olmazsın” diyor. Yeri geliyor her şeye rağmen kendi kalbimizde özgürce yaşarken, yalnız kalma korkumuz yüzünden başka bir insanın kalbine göç etmeyi, orada dil bilmeden yaşamayı göze alıyoruz farklı olmaya çalışmak için kendimiz olmaktan vazgeçiyoruz. fakat unuttuğumuz bir şey var zaten kendimiz olmak en büyük farklılık. sizi yöneten o ipleri kesin gitsin. Başta kendiniz sonra düşünceleriniz ile esir ettiğiniz herkesi özgür bırakın. Sizin yönetemediniz bir sahnede oradan oraya savrulmak yerine kendi masalınızın kahramanı olmaya gidin. Bir yere uygun olman oraya ait olduğunu göstermez bunun farkında ki ipleri olmayan kuklalar ve diğer yarısını aramaktan vazgeçen tüm yapboz parçalarına…

NOT: unutmamanız gerekecek bir dizeyi buraya bırakmak istiyorum;

Herkes ne diyecek?
Herkesten ne gördüm ki?
Bu herkes dedikleri şey beni üzmekten,
Hayatımı manası hale sokmaktan başka ne yaptı?_
** Sabahattin Ali

Dilan ERDOĞAN


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir