
Arya şehir hayatının kaosundan sonra biraz olsun kendini dinleyebilmek, zihnini susturabilmek için bu yaz Fethiye’de bir ev kiralamıştı. Ev denize paralel sakin sokaklardan birindeydi. Küçük şirin önünde renk renk sardunya ve ortancaların olduğu balkonu da bulunan daha ilk gördüğü anda onu sımsıcak sarıveren bir mekandı.
Sabahları erken kalkmayı oldum olası severdi, herkesin uykuda olduğu saatlerde yürüyüş yapmak ona çok iyi geliyordu, burada da bu alışkanlığını sürdürmeye karar verdi. Uyanır uyanmaz yüzünü yıkayıp giyindikten sonra sahile inip bir uçtan bir uca yürüyor bazen ayakkabılarını çıkarıp, çıplak ayaklarıyla adeta dalgalarla dans ederek zıplıyordu. Her sabah yürürken çevreyi tanımak amacıyla etrafa da göz atıyordu, bir gün uzaklardaki bir balıkçı barınağı dikkatini çekti. Yaklaşınca önündeki bankta oturup gözleri ufuk çizgisine dalıp gitmiş Ali Dayı’yı fark etti ve uzaktan günaydın diyerek seslendi ve el salladı. Tabii o zamanlar adını bilmiyordu, sonradan öğrenecekti.
İlerleyen günlerde her sabah ayakları onu o barınağın yakınlarından geçmeye sürüklüyordu, içinde anlamlandıramadığı bir hisle. Bir sabah bankta kimseyi göremediğinde telaşlandı ve iyice yaklaşarak seslendi, iyi misiniz, her şey yolunda mı diye. İçeriden elinde çaydanlıkla çıkan, altmış yaşlarında nur yüzlü bir bey, günaydın diyerek onu selamladı. ‘’ Her sabah sizi bu bankta görmeye öyle alışmışım ki bu sabah göremeyince telaşlandım sizin için, bir şey oldu sandım lütfen kusuruma bakmayın ‘’ diyerek kendini anlatmaya çalışırken Ali dayı yüzünde tebessüm sakin sakin onu dinliyordu. ‘’oturmaz mısınız bende çay demliyordum birlikte içeriz ‘’ dediğinde Arya hiç huyu olmadığı halde teklifi ikiletmeden kabul edip oturdu banka. Dayı içeriden bir şal getirip sırtına koydu, terlisiniz, üşütmeyin diyerek.
Arya uzaktan geçen simitçiyi görünce koşarak gidip simit ve yanına küçük peynirlerden aldı. Geldiğinde masaya bardaklar ve tabaklar koyularak hazırlık yapıldığını fark etti. Dayı hiçbir şey sormuyordu, sanki çok eskiden tanıdığı biri ziyaretine gelmiş gibi içten ve doğaldı. Çayları bardaklara doldururken hitap edebilmek için sadece ismini sormuştu o kadar. Hiç konuşmadan kahvaltılarını ettiler ama bakışlarıyla (nazarıyla) sanki baştan başa Arya’yı yıkıyordu. Mevlana buna dilsiz dudaksız konuşmak derdi. Bir anda bu aklına geldiğinde ‘’işte bu ‘’ diye içinden söylediğini sanırken dışından söylediğini ve Ali Dayının tebessüm ederek başıyla onayladığını fark etti.
Arya ‘’ Her sabah yürürken buradan geçmek ve sizi görmek için ayaklarım beni buraya sürüklüyor neden bilemiyorum bir türlü ‘’ dediğinde Ali Dayı ‘’ Belli ki bir gönül sahibinin gönlüne düşmüşsün güzel kızım bu yolda olanlar birbirlerini tanımasalar da birbirlerine çekilirler, yaşadığın bundan ibaret korkmana, şaşırmana gerek yok evladım ‘’ diyerek onu rahatlatmıştı. Arya içtiği çayında neden bu kadar lezzetli olduğunu şimdi anlayabilmişti, çünkü çay yürek ısısında demlenmişti. Dayı hiç soru sormuyor, onu anlattığı kadarıyla dinliyor ve sorduklarına da soruyla cevap vererek onu tefekkür etmeye zorluyordu. Böyle biriyle tanıştığı için çok huzurlu ve keyifli ayrıldı yanından.
Ali dayı arakasından sesleniyordu ‘’ Ne zaman istersen bir bardak demli çayın burada seni bekliyor olacak güzel kızım, yolun ve gönlün açık olsun hep ‘’ derken bir yandan da el sallıyordu.
Arya bu tatili en çok bu yüzden sevmişti daha ilk günlerden hayatında yeni bir dönem başlıyordu, haydi hayırlısı diyerek yoluna devam etti. İlerleyen günlerde sıklıkla ya gün doğumlarında ya da gün batımlarında bu mekana uğramayı alışkanlık haline getirdiğini fark ederek şükredecekti.
Hayat sürprizlerle doluydu gerçekten de, hiç ummadığınız zaman ve yerde sizi kendinizden bile iyi tanıyan bir Allah dostu karşınıza çıkıveriyor ve tüm düğümleriniz bir bir çözülebiliyordu kısacası umudu kaybetmemek gerekiyordu, ne olursa olsun. Yeter ki siz tüm samimiyetinizle niyet edin ve sisteme güvenip kendinizi akışa bırakın.
Bazen kafasındaki soruları açıkça sorarken, bazen de hiç dile getirmediği halde konu dönüp dolaşıp cevaplarına gelebiliyordu. Evrendeki işaretleri okumayı öğrenebilirse her yerden cevap gelebileceğini Ali Dayı’dan öğrenmişti. Bazen bir reklam repliği, bazen önünüzde giden bir arabanın plakası, bazen radyoda çalan bir şarkı size tam da ihtiyacınız olan şeyleri söyleyebiliyordu. Tabi bu konuları herkesle paylaşamazdı yoksa ona deli diyebilirlerdi.
Arzu AYMAN
0 Yorum