İçinizdeki Özün, Tutsağı Olun!


             Evrensellik kelimesi dört hece ile ne büyük anlam taşıyor… Koca evren için geçerli olmak! Tabi insanlık bu muhteşem duyguyu yaşamak yerine bunun kölesi olmayı seçiyor.   Evrensellik nedir?  Veya evrensel olan birinin sahip olduğu özellikler nedir? diye sorsak nasıl cevaplar alırız. Fetişizmlerin doğuşu tam da burada başlıyor olsa gerek. Dünya insanı ile ilgili verilen cevaplar, kültürel seviyesinin yüksek olması, aldığı eğitimler, iş kariyeri, sıradanlığı barındırmayan – yani yeni çıkan her şeyi yapmak için uğraşan- az kalsın unutacaktım olmazsa olmazlardan biri İngilizceyi ana dili gibi konuşmayı bilmek. Bunun yanı sıra farklı birkaç dili daha bilen kişi olmak. Bir tanesi dahi eksik olmamalı, maazallah yoksa evrenselliği yakalayamayız. Peki hiç eğitim almayan bir insan evrensel olamaz mı? Yani öğrenmek mi? Yoksa eğitim almak mı?    

             Dünyanın büyük bir gerçeği daha, çoğunluk eğitim dedi veya demek zorunda bırakıldı.  İşte bu sebepten ötürü bir sürü insan okula gidiyor. Okula gidilmesin, eğitim alınmasın mı diyoruz tabi ki hayır, mutlaka gidilmeli. Ama önemli olanın okula gitmenin değil, öğrenmenin, araştırmanın ve gelişimin olduğunu anlamamız lazım. Okullarda sıralarda saatlerce oturuluyor, sonra eve geri geliniyor. Bu ne bir eğitim, ne bir başarı, ne de evrenselliği yakalamanın bir yolu… Bunların hepsi insanlığın kendine bulduğu tapınma yolları… İnsanoğlu doğduğu andan beri doğası gereği hep öğreniyor ve öğrendikçe ayakta durabiliyor. Dünyanın mucitleri, inanın sene sonunda alacağı diplomanın derdine düşmemiştir. Onun derdi bilgiyi geliştirmek ve daha çok geliştirmek…

              Ve insanlığı rahat bırakın doğduğu andan beri öğrenmeye başladığı ana dili,  bildiği tek dil olsun. Belki de hiç yurtdışına çıkmayacak bir insan kreşten itibaren saatlerce İngilizce öğrenmeye zorlanıyor. Hiç konuşmadığı için de o öğrendiği bilgileri unutmamak için tekrarlıyor, her sene aynı konuları tekrar, tekrar işliyor. Kullanacağı bilgiyi öğrenip, gelişimi sağlamak için ise uğraşılmıyordu… Yeter ki İngilizceyi bilsin. Çünkü başarı bunun gibi var olan fetişizmlerden geçiyordu. Öyle zannediyorlardı, birçoğu ise bunu düşünmeden sadece ayak uydurmaya çalışıyordu. Ve bilinçaltı; aklı, umutsuzluğa gömüp, mantığı felç bırakıyordu.

              Bir soru daha, bugün hemen hemen bütün insanlar lise mezunu, büyük bir kısmı da bir üniversite bitiriyorken, kendi ana dilini çok iyi konuşuyorken, neden etkin iletişim seminerlerine gidiliyor, çağın sorunu olan iletişim problemini yaşıyordu. İnsanlar ne kendini doğru düzgün ifade edebiliyordu ne de karşısındakini anlayabiliyordu. Tabi ki de küçük, büyük fark etmez fetişizmlerin peşinde koştukça gidilen okullar yetersiz, evrensellik imkânsız olacaktı. Hatta hep iletişim eksikliği yaşanacaktı. Tıpkı Küçük Prenste anlatılan yetişkinlerde olduğu gibi, aslolan görülemeyecekti. Bu düzen böyle gittikçe kendi gibi olmasına izin verilmeyen çocuk yığınlarıyla karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz. Hayatta yanlışları, eksikleri olan yetişkinler, çocuğun çözemediği ilk soruda başarısızlığını yüzüne vuruyordu. Ki soru çözememek bir başarısızlık değildi. İçindeki asıl yeteneği geliştirmesine izin vermiyorlardı. Bu çocuklarda seneler sonra yetersizlik duygusuna kapılıp, yılları heba olup, sonunda ne yapacağını bilmeden hayatın içinde, elindeki diplomayla İngilizce konuşarak dımdızlak ortada kalıyorlardı. Ne diyelim çok şükür üniversitelerin sayısı çoğaldı, okuyan insan sayısı çok fazla…

               Yaratılan fetişizmlerden bir başkası da özgürlük… Özgürlük istediğin an istediğini yapabilmek dediler. Hani şu İspanya’da yapılan boğa festivalleri var ya hayvancağıza bir sürü insan sataşıyor. Hayvancağız da ilk ne yapıyor, zarar vermiyor, kurtulmaya çalışıyor! Ama bir türlü rahat bırakılmıyor, sonunda o da saldırmaya başlıyor, sonra öldürmeye… Ve yine insanlar rahat bırakmıyor. Sonunda hayvancağız olduğu yerde gözlerini kapatıp kendinden geçmiş bir halde, dört ayağını gelişi güzel, tir tir titreyerek sallıyor. İşte özgürlük denen şey de birilerini; kimi zaman bu boğa gibi, kimi zamansa boğayı bu hale getirenler gibi olmasını sağlıyor. Sonunda ağlanacak hale gülen, gülünecek hale ağlayan bu milletler oluşturuluyordu.

               Ve anlıyoruz ki; insanlar zekâyı okulda bulmuyor… Akıl özgürlük ile buluşunca değil içindeki sen ile bütünleşince mucizeler doğuruyor. Ve bu yüzden hiçbir zaman özgür olmayın, içinizdeki özün tutsağı olun. Akıl, ruh yokken kokuşmuş bir varlıktan öteye gidemiyor.

Merve Yıldız Özbek


Like it? Share with your friends!

Merve Yıldız Özbek
Uluslararası Ticaret mezunuyum. Yazmak, insana dair gördüğüm anları ve duyguları tanımladığım yer.

4 Yorum

Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir